Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Depresyon: Kaybedenler Kulübü

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:55    Güncellendi: 18.02.2025 21:55
DEPRESYON: KAYBEDENLER KULÜBÜ



Depresyon; psikolojik problemler literatüründe üzerinde çok konuşulan; hakkında çok şey söylenen/yazılan konuların başında gelmektedir. Depresyon aynı zamanda; dünyadaki sağlık harcamalarında ilk sıralarda yer almasıyla da dikkat çekici bir özelliğe sahiptir. Depresyonun bir tanı olarak ele alınabilmesi için(DSM-IV’e göre) şu kriterlerin gerçekleşmiş olması gerekmektedir: iki haftalık bir dönem sırasında; daha önceki işlevsellik düzeyinde bir değişiklik olması ile birlikte aşağıdaki semptomlardan/belirtilerden beşinin(ya da daha fazlasının) bulunmuş olması; semptomlardan en az birinin ya depresif duygu durum ya da ilgi kaybı ya da zevk alamama olması gerekir:

a- Hemen her gün gün boyunca süren çökkün duygu durum
b- Hemen her aktivitede memnuniyetsizlik ya da ilgide belirgin azalma
c- Belirgin bir kilo kaybı/alımı ya da iştahta azalma/artma
d- Uykusuzluk ya da uykuda artma
e- Psikomotor hızlanma/yavaşlama
f- Halsizlik ya da enerji kaybı
g- Değersizlik duyguları ya da artmış uygunsuz suçluluk duyguları
h- Dikkat azalması ya da kararsızlık
i- Tekrarlayıcı ölüm düşünceleri; öz kıyım/intihar tasarıları –planlı ya da plansız- ya da öz kıyım girişimi

İnsanın hayatında var olan; yaşantıladığı duygular kategorize edilmeye çalışıldığında; diğer duyguların bir şekilde kendileriyle ilintili olduğu dört temel duygudan bahsedilebilir. Bu temel duygular: “üzüntü”; “öfori ve eksitasyon/mutluluk”; “öfke” ve “anksiyete/bunaltı”dır. Depresyon kendini daha çok üzüntü duygusuyla belli eden bir durumdur.

Bilişsel terapi “Yaşadığımız duyguyu belirleyen şey sahip olduğumuz düşünce/inançtır.” temel savıyla kendini inşa etmiştir. Buna göre bir insanın sahip olduğu duyguyu anlama çabasında ilk yapılacak şey; aklından geçen düşüncelere odaklanmak ve onları tespit etmektir. Mesela ben bu yazıyı yazarken; “daha iyisini yapabilmeliydim” diye düşündüğümde “yetersizlik”; “iyi olmayacak” dediğimde “üzüntü/endişe/ümitsizlik”; “harika oldu” dediğimde “mutluluk”; “bir sonraki yazı daha iyi olacak” dediğimde “ ümit” vb. hissederim. Fark edileceği üzere yaşadığım her duygu; altında belli bir düşünce/anlam barındırmaktadır.

Düşünceler fark edilebilmeleri ve birbirine etkimeleri açısından üçlü bir yapı arzederler. Bu yapının en üstünde “otomatik düşünceler”; otomatik düşüncelerin altında “ara inançlar”; ara inançların altında ise en temelde “temel inançlar/şemalar” yer almaktadır. “Otomatik düşünceler” her hangi bir anda aklımızdan geçen; çok hızlı seyreden; kontrol dahilinde olmayan; örtük anlamlar içerebilen düşüncelerdir. Otomatik düşünceler sözel bir yapılanma sergileyebileceği gibi imajinatif/ hayali/resimsel bir yapı da arzedebilirler. Mesela ben; bir sevdiğimin ölümünü hayal ettiğimde üzülebilir; takdir edildiğimi düşlediğimde mutlu olabilirim. “Ara inançlar”; temel inançlardan hareketle oluşturduğumuz hayatımıza dair tutum; kural ve varsayımlardan oluşur. “Temel inançlar” ise bilişsel/düşünsel yapımızın en altında yer alan; kendimize; diğer insanlara; dünyaya/hayata dair temel bakışımızı ifade eden zihinsel yapı taşlarıdır. Temel inançlar katı; toptancı ve aşırı genelleyicidirler. Son paragrafta yazdıklarımızı özetlersek; zihinsel yapımızın en altında temel inançlar/şemalar(hayata açılan kapılar)ımız; onun üstünde temel inançlardan hareketle oluşan ara inançlarımız ve en üstte de ara inançlara göre belirlenen otomatik düşüncelerimiz yer alır. Sahip olduğumuz bu otomatik düşünceler de duygu; davranış ve fizyolojimize etki eder.

Bizim zihinsel yapımızın en altında yer alan temel inançlar/şemalar; hayatımıza yön veren ; duygu; dünce; davranış ve fizyolojimizi etkileyen en önemli mekanizmalardır. Bu noktada sorulan temel soru şudur: “İnsanın şemaları nasıl oluşur?” Bu sorunun en kestirme; kısa ve de doğru cevabı “temel yaşantılar sayesinde” olacaktır.
İnsan doğduğunda; boş fakat potansiyel/etkilenmeye açık bir düşünce yapısıyla doğar. Zamanla karşılaştığı durumlar; yaşantılar onun kendine; diğer insanlara ve dünyaya dair temel bakış açılarını oluşturur. Annesi tarafından ilgi görmeyen bir çocuğun “ben sevilmezim”; etrafındaki insanlardan iyilik ve yardım gören bir çocuğun “insanlar güvenilir varlıklardır” vb. temel inancı oluşturması pek muhtemeldir. Bu süreçte ilk yıllar son derece önemli bir yere sahiptir; çünkü zihinsel yapının bir özelliği olarak bir bilgi sonraki bilginin oluşumunu etkilemektedir. Kişinin sahip olduğu temel inançlar; onu bazı tutumlara; davranışlara sürükler. Bu tutumlar zamanla onun bir “yaşam tarzı” oluşturmasına yol açar. Bu “yaşam tarzı” gittikçe katılaşır; katılaşan bu tarz herkes için olmasa da bazı insanlar için olumsuz sonuçlar doğurur; ve kişiyi/veya başkalarını da huzursuz eder .

Yukarıda anlatılanlar; depresyonun belirtileriyle birlikte; depresyon(ve diğer psikolojik problemler)un oluşumuna etki eden bilişsel/düşünsel mekanizmanın temel özellikleriydi. Depresif bir insanın düşünce yapısı dikkatle incelendiğinde fark edilebilecek en önemli nokta; kişinin kendini; olayları; durumları; geleceği “kaybeden” penceresinden görmesidir. Ona göre; o bir “kaybeden”dir. Bu durum bilişsel terapide “bilişsel üçlü” kavramı(kendini; dünyayı; geleceği olumsuz algılama)yla ifadelendirilir. Depresif kişi; “olumsuz bir dünya/hayat algısı”na; “olumsuz bir kendilik algısı”na ve “olumsuz bir gelecek algısın”a sahiptir.

Her insanı diri tutan; insana enerji kaynağı teşkil eden; yaptığının yaşadığının anlamlı/olumlu olmasıdır. Ancak depresif kişide bu yapı bozulmuştur; ve “artık hiçbir şeyin anlamı yok”tur. Hayat boş ve saçmadır. Hiç bir eylem işe yaramaz; hiç bir etkinlik zevk vermez hale gelmiştir. Hayata böyle bakan bir insanın yapacağı en doğal şey “hiçbir şey yapmamak”; hiçbir şey yapmayarak da sahip olduğu olumsuz düşünce ateşine yakıt temin etmek olacaktır.

Depresif kişi kendini bir “kaybeden” olarak algılar. Bu kaybediş; yetersizlik; güçsüzlük; değersizlik; suçluluk; millete yük olma; işe yaramama düşünceleriyle kendini gösterir. Ona göre onun var olmasının da bir anlamı yoktur. Onun var olmasıyla insanlık bir şey kazanmadığı gibi; yok olmasıyla da bir şey kaybetmeyecektir.

İnsan depresyondayken geleceğe de “kaybetme” penceresinden bakar. Bu pencerenin gösterdiği ise ümitsizlik; çaresizlik vb.dir. Depresif kişiye göre hiçbir şey eskisi gibi olamayacak; kaybedilenler asla telafi edilemeyecektir. Gelecekte sadece “daha fazla kaybetme” ihtimali vardır. Madem benim ve hayatın bir anlamı yok; gelecekte de bu durum düzelmeyecek o halde yapılacak en iyi şey……………………………………………………….!

Depresyondaki insanın düşüncelerinde bir miktar doğruluk payının olması muhtemeldir; ancak problem olan nokta depresif kişinin; pek çok insan tarafından olumlu ve iyi kabul edilebilecek şeyleri bile olumsuz olarak algılamasıdır. Bu algı sürecinde yapılan hataları “bilişsel çarpıtma “ olarak ifade ediyoruz. Bilişsel çarpıtma; düşünce üretme sürecinde yapılan sistematik/olumsuz /yanlış değerlendirmelerdir. Bilişsel çarpıtma ile insan; değerlendirmelerini tamamen öznel ve olumsuzluk penceresinden yapar. Bu çarpıtmalar içinde; felaketleştirme; seçici odaklanma; olumluyu yok sayma; etiketleme; aşırı küçümseme/yüceltme; abartma; tünel bakış vb. yer alır.(Bilişsel çarpıtmalar ayrı bir yazıya konu olacaktır)

Depresyonun bilişsel terapisinde danışan ilk önce; bilişsel yapısı/hayata bakışı konusunda farkındalık sağlar. Daha sonra da otomatik düşüncelerini; ara inançlarını ve en sonunda da temel inançlarını daha olumlu ve faydalı olanlarıyla değiştirmeyi öğrenir. Bu da danışana “hayatını yeniden inşa etme” şansını sunar!

*Psikoterapist/Psikolojik Danışman