Anneler ve babalar şöyle der; “Ona güvenmiyor değiliz doktor bey; biz çevreye güvenmiyoruz Yoksa ben çocuğuma elbette güveniyorum.” . Doğru çevre çok kötü. Çok sayıda da trafik kazası oluyor; insanlar çok hızlı ve kuralsız araba sürüyor. Ama hiç birimiz de bu nedenle “Ben kendime güveniyorum ama insanlara güvenmiyorum bu nedenle de artık bundan sonra arabayla dışarıya çıkmayacağım” demiyoruz. Peki sizce kimler gençlere güveniyor. Eğitimciler mi? İş verenler mi? Toplum mu? Anneler babalar mı? Peki kimler?...
Şu her şeye senede bir gün değer verme özelliğimiz var ya... Hani annemizin değerini; anneler gününde;babamızın değerini babalar gününde; eşimizin değerini sevgililer gününde; öğretmenimizin değerini öğretmenler gününde söyler dururuz da ertesi güne; bundan eser kalmaz. Hani 23 Nisan’da çocukları mutlu ederiz de; 24’de söylediklerimizden eser kalmaz. Hani 19 Mayıs’ta yarınımız olan gençlere güveniyoruz deriz de 20’sinde yine eser kalmaz . Peki toplum olarak yaşadığımız bu güvensizlik niye? “Sana güveniyorum “ demek mi zor?Hissetmek mi? Uygulamak mı?: Bence siz ne dersiniz bilmiyorum ama en zoru hissettirebilmek. Belkide o yüzden en kolayına kaçıyoruz. Ne hissettiklerini bilmeden sık sık öğütler veriyor; nasihatler çekiyor; kıyaslıyor; bazende hakaretler ediyoruz. “Sana güveniyorum” demekle; sorunlar çözülmüyor. Uygulamak gerek. O insana; ona güvendiğinizi göstermeli ve hissettirmelisiniz ki o da kendisine güvenebilsin. Naıl bir kısır dögüdür bu? Gençlere güvenilmiyor. Dolayısıyla genç de kendisine güvenmiyor. Genç; ileride bir gün anne-baba oluyor. Güvenmeyi öğrenmediği için; o da çocuğuna güvenmiyor. Her ne kadar eskiden ben bu yapılanları asla kendi çocuğuma yapmayacağım dese de.Doğan o çocukta kendisine güvenmiyor. Sonra o da bir gün anne-baba oluyor.... Bu hikaye böyle sürüp gidiyor. Ne sonu var; ne de başı var. İşin en kötü yanı da bu hikayeye kimse nokta koyamıyor. Çünkü gençlerde yerine göre anne ve babasının kendisine güvenmesi için arada sırada” Anne ve babamın bana güvenmesi için ben ne yapıyorum” diye sormuyorlar Bir isana güvenmek demek onun da sınırları olduğunu bilmek demektir;ve o sınırlara sırf bizi dünyaya getirdi diye yada onu doğurduk diye girme özgürlüğünü kendimizde bulmak demek değildir.
Ogün bana gelen bir ergenin annesi odama ağlayarak girdi. Elinde bir kağıt vardı. Bana uzattı. Açtığımda içinde yedi tane çok küçük sigara kağıdı parçası vardı. Merakla onları da açtım. İçinden pudra şekerine benzer beyaz bir toz masama döküldü. Anne ile göz göze geldiğimde anne daha yüksek bir ses tonu ile ağlamaya başladı. “Bunları da mı görecektik doktor bey” dedi. “Her şeyi düzelmişti; çok güzel ders çalışıyor; sorumluluğunu biliyor sanki o eski çocuk gitmişti yeni bir çocuk gelmişti. Yer yer gözlerime inanamıyordum.Ama ben biliyordum bu rüyanın bir gün sona ereceğini” dedi. Çocuk odama girdiğinde bunların arkadaşlarını korkutmak için sigaralarına koydukları barut parçaları olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Ateşiniz varsa yakıp ispatlayabilirim dediğinde de bu sorusu ile ne kadar da güvenilmek istediğini belirtiyordu. Anne bu seferde sevinçten ağlıyor ve çocuğuna sarılıyordu. Çocuk annesine sordu “Günlerdir bunları arıyordum ve hiç şaşırmadım yine cüzdanı mı karıştırmışsın anne! bana hiç güvenmiyorsunuz “.dedi. Buna anne sizce ne karşılık verdi dersiniz? O klasik cümle ile yanıt vardı. “Ben sana güveniyorum oğlum inan ki ben çevreye güvenmiyorum.”. Hayatınızda sevdiklerinize içinizde hissettiğiniz güveni verebildiğiniz ve bu güveni alabildiğiniz nice mutlu günler geçirmeniz dileğiyle. Sağlıcakla Kalın... ( Sabah Gazetesinde yazmış olduğu yazısından alınmıştır)
ÇOCUĞUNUZ İLE ARTIK BİR İLETİŞİM KURAMIYOR MUSUNUZ?
İnsanoğlu tepki ile karşılaştığında doğal olarak buna bir direnç gösterir. Bu bizlerin doğasında vardır. Şöyle bir çocukluk yıllarınıza bakarsanız sevmediğimiz yemekleri zorla yedirmeye çalıştıklarında; en sevdiğimiz çizgi filmi seyrederken annemizin yatma saatimizin geldiğini hatırlattığında; oyun oynarken oyunun en keyifli yerinde birisinin yanımıza yaklaşarak gitmemiz gerektiğini söylediğinde; hep öfkelenmişizdir. İşin ilginç yanı; çocuksanız ve tepki gösteriyorsanız; çok fazla tepki almıyorsunuz. Eğer “büyük” iseniz ve bir şeylere tepki gösteriyorsanız alkışlanıyorsunuz. Ama gençseniz ve birde tepkilerinizi ortaya koyuyorsanız; suçlanıyorsunuz. “Asi Olmak” ile suçlanıyorsanız. Bana gelen ergenlerin genelde anne ve babası tarafından getirildiklerine tanık oluyorum. Anne ve babalar son zamanlarda çocuklarının “ sinirli; her şeye karşı çıkan; derslerine çalışmayan; saatlerce mesajlaşan yada chatleşen vb” bir kişi olduğundan yakınıyorlar. Öfkeli bir ses tonu ile de şöyle ekliyorlar; “ Sanki bizler onun düşmanıyız doktor bey; ne söylersek söyleyelim sanki onun kötülüğü niçin söylemişiz gibi tepki gösteriyor”. Gençlerin ise; “ Hiçbir şeye izin vermiyorlar; ne desem karşı çıkıyorlar; beni dinlemiyorlar; bana güvenmiyorlar. Babamla konuşmak mümkün değil; her zaman o haklıdır ve son sözü o söyler. Hiçbir şekilde bir şeyi paylaşamıyorum; konuşamıyorum. Bugün dinleseler bunu yarın koz olarak kullanıyorlar vb” diye yakındıklarına şahit oluyorum.
İnanın her türlü kötülüğün başladığı yer sevgisizlik ve iletişimsizliktir. Şöyle bir düşünsenize; sürekli eleştirildiğiniz; güvenmediğiniz birisine mi yoksa; sizi yorum yapmadan dinleyen; anlaşıldığınızı hissettiğiniz ve güvendiğiniz birisine mi sorunlarınızı daha rahat açardınız? Bir genç ; sorunlarını konuşarak çözemediği zaman mesajlarını farklı yolardan iletme seçeneğini tercih eder. Bunu; dinlemiyor gibi gözükerek; ders çalışmayarak; sinirlenerek ya da daha kötüsü; kötü alışkanlıklar edinerek gösterir. Her gün gazetelerde ve televizyon kanallarında evini terk eden gençlerin haberleriyle karşılaşıyoruz. Üstüne üstelik anne ya da baba yaşlı gözlerle genç çocuğuna sesleniyor. “ Yeter ki eve geri dön; söz veriyorum sana kızmayacağım. Seni affettim”. Her çocuk böyle mi davranıyor. Asla... Ama inanın hepsi aşağılanmamak; utandırılmamak; kıyaslanmamak ve en önemlisi anlaşıldığını hissetmek istiyor. Yapılan tüm araştırmalar; uyuşturucu bağımlısı olan tüm gençlerin ortak sorununun “Anlaşılmamak ve sevgisizlik” olduğunu göstermektedir. Gencin en iyi anlaşılabileceği yer ailesidir. Önce aile içinde anlaşılmalı ve kabul görmeli ki kazandığı özgüven duygusunu ve deneyimlerini bulunduğu toplum içerisine taşıyabilsin. Sevildiği hissettirilmeyen; örselenen; sevgi duygusundan; sözcüklerinden; davranışlarından mahrum bırakılan genç; ailede yaşadığı bu duygusal çöküntüyü; toplumla özdeşleşerek; uyuşturucuya; yanlış arkadaşlıklara sığınmayı en geçerli sığınak olarak görüyor. Maalesef yaşadığımız toplumda; gözlerini açmış bu çocukları bekleyen o kadar sahte ama o kadarda güzel görünmeye çalışan limanlar var ki. Çocuklarınızla birlikte kendi aile limanınızda huzur içinde yaşamanız dileğiyle. Sağlıcakla Kalın...