Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

"Yemek ya da Yememek" ve Çağdaş Toplumun Kadına Dayatmaları

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 21:55    Güncellendi: 18.02.2025 21:55
Modern toplumdaki egemenliği yadsınamayacak olan medyanın dayatmasıyla kendimize kimlikler seçiyoruz. Çağlar boyu pek çok başka dayatmalara maruz kaldığı gibi; bu dayatmadan da nasibini en fazla kadınlar alıyor.

Medyanın ünlü saydığı kişilerin özel hayatları bize günlük izlememiz gereken bilgilermişçesine sunulurken biz o kişiler hakkında bilgilendikçe değersizleşiyoruz. Bizim için; kim olduğumuzun önemi giderek azalırken; kim olmamız gerektiği önem kazanıyor. Sahip olduğumuz değerleri birer birer unutup; sahip olmadıklarımız için hayıflanmaya başlıyoruz. Önemsendiğimizi hissedebilmek için ünlü olmamız ya da en azından “onlar gibi” olmamız gerektiği vurgulanıyor her gün medyada. Haftada 7 gün; 24 saat ve yüzlerce gazete; dergi ve TV kanalından açıkça ya da alttan alta “değersizsin; değerli olmak için zengin; ünlü ya da güzel olmalısın” içerikli bir mesaj bombardımanına maruz kalıyoruz.


Gazetelerin arka kapağında; hepsi bir örnek “arka sayfa güzeli”nin bedeni vurgulayan fotoğrafını görüyoruz. Dergi kapaklarında en şık giysiler içerisinde; bedenleri Photoshop marifetiyle özenle inceltilmiş ve girdikleri yaşın doğal etkisi bertaraf edilmiş kadınlar arz-ı endam ediyorlar. Ekranlarda izleyicinin ilgisini çekmek için standart “güzel” ölçülerde kadın bedenleri kullanılıyor. Bu altın standart o kadar gerek ve şartmışcasına sunuluyor ki topluma; bize sadece değer görmek ve önemsenmek için daha ince ve daha genç olmak kalıyor. Hem de hayatımızı riske atma pahasına. Başkalarının idealize ettiğimiz bedenlerine benzemek adına kendi bedenimizin sağlığı daha az önemliymiş gibi ölümcül diyetleri ya da riskli estetik girişimleri göze alıyoruz.


Bu kendi bedeniyle barışık olmama durumu yalnızca medyanın hedef kitlesinde ortaya çıkmıyor tabi ki. Dayatılan ölçüleri tutturma sevdası; medya ile bir tür alışveriş halinde olan ve bulundukları yeri sağlamlaştırmak adına dayatılan standart ölçülere sadık kalması gereken daha göz önündeki kadınları da bedenlerine küstürüp; genç ve güzel kalmak adına çare aratıyor. Onlar da ölümcül riskler alıyor ya da çekim ayarlarında kendilerini inceltiyor; flulaştırıyor ve bir tür Photoshop rötuşundan geçirdikten sonra “kendini” gösterebiliyor.
Medya kendi yarattığı bu durumdan da yararlanmayı başarıyor tabi. Bir yandan ateşlediği bu daha ince daha genç olma akımını alttan alta körüklerken; öte yandan da yeme bozukluklarına vurguda bulunarak bedeniyle barışmaya çalışan kadınların ruh sağlığına bir tür saldırıda bulunuyor. Neredeyse kilo alıp veren mağdurun hakkında tartışılmayan psikiyarik tanı kalmıyor.


Bu yıl her zaman güzelliği ile medyada yer bulan; güçlü; sağlıklı ve atletik bedeniyle çizgi kahraman Lara Croft u sinemada canlandıran Angelina Jolie bu mağdurlardan biri oldu. Önceleri güzelliği ile dikkat çeken Angelina Jolie giderek cesur; kendinden emin; sportif ve sıradışı yaşam tarzının ön plana çıkmasıyla ilk dedikoduların hedefi haline gelmeye başladı. Özel hayatının detayları konuşuldu; üçüncü dünya ülkelerinden kimsesiz çocukları evlat edinmesi eleştirildi. Aşk hayatı didiklendi. Brad Pitt ile birlikteliği tartışıldı; ilişki kötü gitse uyumsuzdular dendi; iyi gitse bu nasıl uyum dendive hatta ikiliye isim takıldı: “Brangelina”...


Evlat edindiği 3 çocuktan sonra kendi bebeğini doğuran Angelina nın medya ile dansı bundan sonra hızlandı. Önce topluma yayılmış olan korku uyandırıldı. Acaba hamilelikte aldığı kiloları verebilecek miydi? Brad Pitt onu beğenmeye devam edecek miydi? Hem zaten bu kadar çocuğa annelik edebilecek miydi? Yoksa hepsi reklam mıydı? Kendinden emin ve güçlü “Lara Croft” bu baskıdan etkilenmemiş görünüyordu. Aldığı kiloları vermişti; yine güzel; güçlü ve yine anneydi.


Anjelina Jolie; bu yılın ilk ayında kanserden kaybettiği annesine çok bağlıydı. Onun ölümünden sonra güçlü Angelina çöktü; hızla kilo vermeye başladı. Artık hakkında her türlü dedikodu yapılıyordu ve o da bir mağdurdu. Basında hemen ruh sağlığına dair söylentiler yayıldı. Anoreksiya Nervoza nın pençesine mi düşmüştü? Brad Pitt e kendini beğendirmek için diyet yaparken aşırıya mı kaçmıştı? Ünlü oyuncunun yakınındakilerden günlük yemek listesi alınıyor; psikolog ve psikiyatrlara yıldızın olası teşhişi soruluyor; neredeyse sağdan soldan toplanan bilgilerle ruhsal rahatsızlığının ayırıcı tanısı yapılıyor ve güzel oyuncu gerçekte ne yaşadığı sorgulanmaksızın damgalanıyordu. Yazılanlara göre o bir anoreksikti...


Angelina Jolie; kendini anlatmaya çalıştı: Annesini kaybettikten sonra çok zor zamanlar geçirdiğini; çocuklarına bakarken bir yandan bebeğini emzirmenin kendisini yorduğunu belirtti. İnsanların; onun duygusal sorunlarını farketmek yerine; sadece dar kot pantolonlar giymek için kilo verdiğini düşünmelerini kabul edemediğini söyledi.

Ağabeyi de; Jolie’nin yemek yemeyi üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan aç insanları düşünmenin yarattığı suçluluktan dolayı reddettiğini; Etiyopya ziyaretlerine yanına kendisi için yiyecek almadan gittiğini ve orada da yenebilecek fazla bir şey olmadığından bünyesini yemek yemeden yaşamaya alıştırmayı başardığını ekledi.

Yine de basın Anoreksiya Nervoza tanısı koyma çabasından vazgeçmedi.

Psikiyatrlar ve bilim adamları Anoreksiya Nervoza görülme sıklığındaki artışı medya organlarında alttan alta verilen “zayıflık iyidir” mesajlarına bağlıyorlardı ve basın bu suçlamadan ancak anoreksiya karşıtı yayınlarla sıyrılabilirdi. Artık basında yeni akım anoreksiyayı modern kadının vebası gibi göstermekti. Ünlülerden bu kez aldıkları kiloların olduğu kadar verdikleri kiloların da hesabı sorulmaya başlandı. Mağdur yine mağdurdu; damgalanma tehdidi Demokles in kılıcı gibi hazırdaydı; kadın yine dayatmaların en gözde hedefiydi.


Beden imgesiyle aşırı uğraşanların bu durumdan aldığı mesaj ise değişmedi. Konu kilo alma - verme ekseninde kaldıkça; yemek de yememek de gündeme geldikçe; sonuç aynı yere çıkıyor zaten: Varlığınızı gösterebilmek için o “ideal” standartlara uymalısınız...

Dayatmalar böyle buyuruyor.


Öyle görünüyor ki medya; kadın bedeninin yağ dağılımındaki dengesizlikleri vurgulamayı dünyanın gıda dağılımındaki dengesizliği vurgulamaya yeğ tuttukça da dayatmalar sürecek. Üçüncü dünya ülkelerinde yaşanan açlığın acı çığlığı da hüzünlü bir oyuncunun yardım çığlığı gibi bu gürültü kirliliğinde kaybolup gidecek.


Dr. Ayşegül Sütçü Yıldırım