Başlık sizi yanıltmasın; bu yazıda “mükemmel” bir ailenin tarifini bulamayacaksınız. “Mükemmel insan” olmadığına göre; “mükemmel ilişki” ve dolayısıyla “mükemmel aile” de imkansızdır. Hatta; “mükemmel insan” ve “mükemmel aile” olmaya çalışmanın beyhude olmaktan öte; sakıncalı olduğunu bile söyleyebiliriz. Çünkü mükemmel olmaya çalışmak; hata yapma korkusunu ve kaygıyı artırarak bizi doğallıktan ve insani özelliklerden uzaklaştırır. Önemli olan; hiç hata yapmamak değil; hatalarımızın ve kör noktalarımızın farkında olarak kendimizi ve aile hayatımızı geliştirmeye çalışmaktır.
Aile sistemi; içinde taşıdığı kişilere güvenli ve sıcak (ya da tam tersine güvensiz ve soğuk) bir ortam sunan bir arabaya benzetilebilir. En lüks arabalarda bile zaman zaman bazı aksaklıklar ortaya çıkabilir; arabanın bazı parçaları bakım ve onarım gerektirebilir. Arabada olduğu gibi; ailede de bu “bakım ve onarım” işlemi ihmal edilirse aksaklık diğer parçaları da etkileyip daha büyük sorunlara yol açabilir.
Aile; bir binaya da benzetilebilir. Dışarıdan görünüşü ihtişamlı veya mütevazi olabilir; ama asıl önemli olan; temeli ve taşıyıcı unsurlarıdır. Binalar da zaman içinde bazı yıpratıcı etkenlerden dolayı güçsüz düşerek “bakım ve onarım”a ihtiyaç duyabilir. Bu “bakım ve onarım” ihmal edildiğinde; aile sistemi de aynı binalar gibi; güçlü bir “sarsıntı” karşısında ayakta duramaz hale gelebilir.
****
Mutlu ve sağlıklı bir ailenin; şu özelliklere sahip olduğu söylenebilir:
- Üyelerinin herbiri bu aileye “ait” olmaktan dolayı mutludur ve bu aidiyeti bir zorunluluk veya bağımlılık olarak değil; bir “tercih” ve bağlılık olarak hisseder.
- Ailedeki bireyler; tehlikeler ve zorluklar karşısında tüm aile sisteminden destek göreceklerini bilmenin güvencesini ve kendi hayatlarına yön verirken özgür olmanın rahatlığını hissederler.
- Aile üyeleri kendi bakış açılarını “kesin doğru” olarak görmek yerine; kendilerini diğerinin yerine koyarak onunla “empati” kurabilir.
- Aile üyeleri; kendi ihtiyaçlarını; isteklerini; ve duygularını rahatlıkla ifade edebilir; diğerlerinin isteklerine; ihtiyaçlarına; ve duygularına ise kulaklarını kapatmaz. Aile üyelerinin farklı istek ve ihtiyaçlarından kaynaklanan çatışmalar; yapıcı biçimde ve uzlaşmayla çözümlenir. Aile üyeleri; “çözümlenemeyen” çatışmalarda da en azından “anlaşamadıkları” konusunda uzlaşabilir.
- Aile üyeleri; ailenin sorunlarını ve aksayan yönlerini inkar edip görmezden gelmek yerine; bu aksaklıklara yaratıcı ve yapıcı biçimde çözüm bulma arayışına girer.
- Aile sistemi; herşeye rağmen birlikte “varolmak” ve birlikte birşeyler “yapabilmek; üretebilmek” becerisine sahiptir.
Ailelerde genellikle yaşanan sorunlar ise; şu şekilde sıralanabilir:
1) Aile üyeleri arasında iletişim “kopukluğu” ve/ya iletişim “arızaları”
2) Aile üyeleri arasında; kimin “haklı” olduğuna ve kimin dediğinin yapılacağına yönelik yoğun ve yıpratıcı bir “güç mücadelesi”
3) Duygusal paylaşımda sorunlar:
- birlikte geçirilen zamanın kişilere mutluluk ve keyif verememesi (yabancılaşma)
- önemsendiğini; değer verildiğini; sevildiğini; saygı duyulduğunu hissedememek (duygusal açlık)
- aile üyeleri arasında empati eksikliği
4) Cinsel sorunlar
5) Eşlerden birinin veya her ikisinin; bir başkasıyla evlilik dışı bir ilişki yaşaması; veya buna yönelik şüpheler (kıskançlık krizleri)
6) Aile üyelerinin; birbirinin davranışlarını ve tercihlerini yönetmeye çalışması (sınır ihlali ve bireysel özgürlüklerin yitirilmesi)
7) Eşlerin kendi anne-babalarıyla; kayınvalide ve kayınpederleriyle; ve diğer akrabalarla ilişkilerden kaynaklanan sorunlar
8) Aile içi roller ve işbölümüyle ilgili çatışmalar
9) Ailenin hayatını ve varolan düzenini değiştiren olaylar (hastalık; maddi sorunlar; ölüm; taşınma; iş değişikliği; doğum; emeklilik; çocuğun evden ayrılması; vb.)
10) Aile üyeleri arasında kişilik ve kuşak çatışmaları
11) Aile içi şiddet; cinsel taciz; alkol; uyuşturucu madde veya kumar bağımlılığı gibi aile düzenine zarar veren davranışlar
Aile içinde yaşanabilen bu sorunlara ilişkin şu noktaları vurgulamakta fayda var:
- Tüm bu sorunların herbiri hem “neden” hem de “sonuç”tur. Yani sorunlar karşılıklı olarak birbirini etkileyebilir.
- Bu sorunları; aile üyelerinden herhangi birisine veya ikisine ait sorunlar olarak değil; tüm ailenin birlikte ürettiği ve birlikte yaşadığı sorunlar olarak görmek gerekir.
- Hiçbir sorun “çözümsüz” değildir. Önemli olan; sorunları inkar edip görmezden gelmek yerine; yaratıcı ve yapıcı biçimde çözüm bulma arayışına girmektir. “Çözüm”; çoğu zaman “varolan durumu ve olayları” değiştirmek yerine; bu duruma ve olaylara farklı bir gözle bakabilmekten geçer.
- İçinde bulundukları “kördüğüm”ün hem yaratıcısı hem de mağduru olan aile üyelerinin iyi niyetli çabaları bu kördüğümün çözülmesi için yeterli olamadığında; “dışarıdan” yardım almaktan çekinmemek gerekir. Unutmamak gerekir ki yeterince güçlü; sağlıklı; ve kendine güvenen kişiler ve aileler “yardım istemek”ten gocunmaz.