Yazın gelmesiyle birlikte kullanılan senelik izinlerde pek çok kişi tatil yerlerine akın etmektedir. Güneş; deniz; alkol; açık büfe yiyecekler derken bir anda eski kiloların üzerine yenileri eklenmektedir. Uzun süren uğraşlar ve fedakarlıklar sonrası verilen kilolar; nasıl geçtiği anlaşılmayan o kısacık tatilde fazlası ile geri alınmaktadır. Peki ya bundan sonrası?
“Battı balık yan gider” diyerek tatil sonrası da aynı hataya düşmek; yapılacak en yanlış davranış olur. Artık yaşam tarzını kalıcı olarak değiştirme zamanı gelmiştir. İlk olarak; uygulanan egzersiz ve beslenme tedavisi sonrası verilen kiloların hangi hatalardan kaynaklı olarak geri geldiğinin saptanması ile başlamak gerekmektedir. Ara verilen egzersiz programına yavaş yavaş geri dönmek gerekmektedir. Beslenme açısından durumu değerlendirirsek; tatilde kilo alan bireyler tatil sonrasında tüm gün aç kalarak; öğün atlayarak sonuç almaya çalışmaktadır. Böylesi bir davranış; vücudu açlıktan ölme paniğine sürükler ve “kıtlık” moduna geçen metabolizma yavaşlar; yağ yakmak yerine tüketilen her besini yağ şeklinde depolama yoluna gider. Buna karşılık sık sık; azar azar beslenmek metabolizmayı hızlandırdığı gibi; yavaş yemeyi de sağlar. Aç kalmak ve öğün atlamak; bir sonraki öğünde hem fazla hem de hızlı yemek yenilmesine neden olmaktadır. O nedenle asla öğün atlanmamalı; 2.5 - 3 saatlik aralıklarla beslenilmelidir. Suyun; alınan besinlerin sindiriminden; metabolik atıkların dışarı atılmasına kadar her aşamada çok önemli görevleri vardır. Bu nedenle günlük sıvı tüketimi arttırılmalıdır. Doğal; katkısız; en iyi çözücü su olduğu için günde 10 - 14 bardak su içilmelidir.
Margarin; tereyağı; kaymak; krema; mayonez; cipsler; soslar; kuruyemişler gibi enerji değeri yüksek; öte yandan hiçbir besleyici değeri bulunmayan yağlı yiyeceklerden; kızartma ve kavurma işlemlerinden olabildiğince kaçınmakta yarar vardır. Yiyecekleri haşlama; ızgara yapma; buğulama veya fırında pişirme yöntemleri ile hazırlamak daha sağlıklı olacaktır. Şeker ve şeker içeren besinler (bal; reçel; pekmez; hazır meyve suları; gazlı içecekler; tatlılar vs) kana hemen ve tamamen karışmaktadır. Pankreastan salınan insülin hormonu ile yükselen kan şekeri düşmekte ve tekrar tatlı yeme isteği doğmaktadır. Dolayısıyla şeker ve şeker içeren tüm besinler kan şeker düzeyinde istenmeyen ani dalgalanmalara yol açmaktadır. Buna karşılık şeker tadından vazgeçemeyenler için üretilen; şeker yerine kullanılabilen; aynı tadı verebilen; sağlık açısından hiçbir sakıncası bulunmayan; düşük kalorili veya kalori içermeyen yapay tatlandırıcılar ile kan şekerindeki dalgalanmaları ve tatlı yeme isteğini ortadan kaldırmak mümkün olabilmektedir. Diyet yaparken çay; kahve; bitki ve meyve çaylarına şeker yerine yapay tatlandırıcılardan katılabileceği gibi gazlı içeceklerde de light olanların tercih edilmesi daha uygun görülmektedir. Hatta bu tatlandırıcıların bazılarının toz formları da mevcuttur. Dolayısıyla tatlı yapımında bu ürünlerin kullanımı ile düşük enerjili farklı lezzetler yaratmak mümkündür.
Ayrıca posalı yani lifli besinlerin tüketimi arttırılmalıdır. Posalı besinler kan şekerini; kan basıncını ve kan kolesterolünü istenilen seviyede tutmaya yardımcı olurlar. Midede; su ile birlikte şişerek; tokluk; doygunluk hissi sağlarlar. Ayrıca dışkılama sıklığını ve miktarını arttırırlar. Böylelikle kabızlık şikayeti varsa ortadan kalkar; kilo vermeye yardımcı olurlar. Kalın bağırsak kanserinden koruyucu etkileri de mevcuttur. Bu yüzden haftada 2 - 3 kere kuru baklagil yemeği yenilmelidir. Ayrıca buğday ekmeği yerine kepek; çavdar; yulaf ekmeğini; pirinç yerine bulguru tercih etmekte yarar vardır. Hatta pirinç; makarna; erişte ve unun da kepekli olanlarını kullanmak daha sağlıklı olacaktır. Sebze ve meyveler de posa içermektedir. Ancak posaları kabuklarında bulunduğu için; soyulmadan yenilebilenleri iyi bir şekilde yıkadıktan sonra kabukları ile tüketmek her zaman için daha yararlı olacaktır.