Şizoid bireye göre hem iletişim ve bağlantı kurma girişimleri hem de bir kendiliğe ve kendine ait bir iradeye sahip olmak başkaları tarafından ele geçirilmeye; kullanılmaya ve sadistçe cezalandırılmaya veya derin bir umursamazlıkla karşılaşmaya yol açar. Bu muamelelere maruz kalmaktansa şizoid bozukluğu olan kişi başkalarından ayrı ve uzak kalmayı tercih eder. Yaşantılarında bu bireyler çevresindekilerin ihtiyaçlarına hizmet ederek faydalı olduğunu hissetmek amacındadırlar. Bu bireyler; şişedeki cin gibi lazım olunca çağırılıp sonra unutulduklarını hissederler. Bu nedenle şizoid bireyler sürekli olarak başkalarıyla bağlantı kurmanın insanın kukla; hizmetkar veya köle olmasına yol açacağını inanırlar. Terapide bu hastaların doğru tanının konması önemlidir. Çünkü şizoid bireylerin iç dünyasında karşısındakiyle arasındaki mesafeyi koruma isteği vardır; bu durum klinisyen tarafından narsistik bir savunma gibi görünebilir; ilişki kuramaması otistik gibi değerlendirilebilir; uyumlanması borderline hasta gibi değerlendirilebilir. Terapide; terapist şizoid hastanın mesafeyi koruyarak oturmasını; mesafeli yaklaşımını anlamlandıramazsa bu durum şizoid danışanın kendini ifade etmesinde ve ilişki biçiminde yutulma; işgal ve kontrol gibi deneyimlemesine neden olabilir. Bu durum terapinin başlamasının tam aksine; terapide zorlaşmasına ve ilerleyememesine hatta hastanın terapiden kopmasına (droup-out) sebep olur. Şizoid ikilemlerin (dillemma) terapotik ittifak oluştuktan hemen sonra yorumlanması terapin başlamalı ve istikrarlı bir şekilde devam etmesine yardımcı olacaktır. Yorumlamaların geç ve yetersiz oluşu hastanın tedavi sürecini zorlaştırabilir. Şizoid danışan terapide ortaya çıkan efendi- köle nesne ilişkisine terapistin dahil olması; terapide yaşanan zorluklara sebep olan başka bir konudur. Şizoid danışanın köle olduğu durum seans boyunca devam edebilir. Bu durumda terapist hastanın uyumlanması iyileşme olarak yorumlayabilir. Terapistin ve şizoid danışanın terapi süresince aralarında güven ilişkisi olmaması terapinin ilerlemesinde ve sürecin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesini engelleyen başka bir konudur. Şizoid danışan terapistine güvenemezse; terapide güvenli alan oluşturamazsa terapide kendini açması ve güvenli bağlanma deneyimi yaşayarak sağlıklı bir ilişki kurması zor olacaktır. Şizoid hasta ile yapılan terapide; terapist şizoid hastaya alan oluşturması terapi süreci ve iyileşme için önemlidir. Duygusal; düşünsel ve davranışsal olarak şizoid danışanın kendini terapide net; akıcı bir şekilde ifade etmesi zaman alabilir. Terapist bu durumlarda şizoid danışana terapide alan oluşturmazsa hasta kendini sürgüne gönderir(ilişkiden kopma) ve terapinin gerçekleşmesini engeller. Tüm bunlar terapi sürecinin ilerlemesini engelleyen şizoid hastanın terapisinde yaşanan zorluklardır.
Anahtar Kelimeler: Terapi; Tedavide Zorluklar; Şizoid Kişilik Bozukluğu
Difficulties İn The Treatment Of Schizoid Personality Disorder
Abstract
In the eyes of a schizoid individual; attemts of both communicating and having personal agency leads to being posessed; used; sadistically punished and deeply ignored. Rather than being a subject of these treatments; one with Schizoid disorder chooses to stay away from others. These individuals aim to feel uselful in their daily lives by satisfying others’ needs. They feel like they are summoned when needed; and forgotten afterwards like a genie in a lamp. Hence; Schizoid individuals believe that constant communication with others would make one a puppet; servant or a slave. It is significant to diagnose these patients accurately. This is because Schizoid individuals have the wish to keep the distance between themselves and others in their inner worlds; this situation might be interpreted as a narcissistic defense by the clinician; the inability to establish a relationship might resemble autistic attributes and the orientation might resemble a borderline patient’s. If the therapist fails to make sense of the client’ s distant seating and approach; the client may experience the relationship style as repressing; invading and controlling in his/her self expression. Instead of starting the therapy; this situation leads the client to have a hard time in progressing in the therapy; and even drop out. Interpreting Schizoid dilemmas right after forming the therapeutic alliance will help the therapy to start and progress consistently. Late and inadequate interpretations may complicate the patient’ s treatment process. The involvment of the therapist to the master-slave-object relationship formed by the Schizoid client is another issue which leads to complications in therapy. This state of client as slave may continue during the whole session. In this state; the therapist may interpret the patient’s orientation as progression. The absence of a trust relationship between the therapist and Schizoid client in the course of therapy is another issue that hinders a healthy treatment process. It would be difficult for the Schizoid client to open up in therapy and experience a securely attached; healthy relationship if he/she does not trust the therapist and build a safe haven.
It is important that the therapist creates some free space for the Schizoid patient for the sake of the treatment process and recovery. İt can take time for the Schizoid client to express himself/herself emotionally; intellectually and behaviourally; in a clear and fluent manner.In this case; the patient exiles himself/herself and spoil the therapy if the therapist does not give some free space to him/her. All the aforementioned are challenges in Schizoid patients’ therapy; which hinder the progress of the treatment process.
Kişilik Bozuklukları
Kişilik; algılama; ilişki kurma; çevre ve kendisi hakkında düşünüş ve algılayış biçiminde devamlılık gösteren özellikler olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir anlatımla kişinin hayata uyumu için içsel ve dışsal davranış biçiminin toplamıdır.
Kişiliğin gelişiminde erken çocukluk yaşantıları; toplumsal ve kültürel etkenler önemli yer tutmaktadır. Çocukluk yaşantıları bozuk davranışa zemin hazırlarlar. Eyleme vurumun ödüllendirilmesi; yaratıcılığın engellenmesi; uyumsuzluğun cesaretlendirilmesi kişilik bozukluğunun oluşumunda önemli bir yer tutar (Yüksel;2006;s.351).
Genel Kişilik Bozukluğu ise; DSM-V’te şu şekilde tanımlanmıştır;
Kişinin içinde yaşadığı kültürün beklentilerinden belirgin olarak sapan; süregiden bir içsel yaşantı ve davranış örüntüsü. Bu örüntü; aşağıdakilerden iki (ya da daha çok) alanda kendini gösterir:
Biliş (kendini; diğer insanları ve olayları algılama ve yorumlama yolları).
Duygulanım (duygusal tepkilerin aralığı; yoğunluğu; değişkenliği ve uygunluğu).
Kişiler arası işlevsellik.
Dürtü denetimi.
Süregiden; esneklikten yoksun bu örüntü; çok değişik kişisel ve toplumsal durumları kapsar.
Süregiden bu örüntü; klinik açıdan belirgin sıkıntıya ya da toplumsal; işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye yol açar.
Bu örüntü kalıcı ve uzun sürelidir ve başlangıcı en azından ergenlik ya da erken erişkinlik dönemine uzar.
Süregiden bu örüntü; başka bir ruhsal bozukluğun bir görünümü olarak ya da başka bir ruhsal bozukluğun bir sonucu olarak daha iyi açıklanamaz.
Süregiden bu örüntü; bir maddenin (örn. Kötüye kullanılabilen bir madde; bir ilaç) ya da başka bir sağlık durumunun ( örn. Başı çarpma) fizyolojisiyle ilgili etkilerine bağlanamaz(DSM-V (2014) beşinci baskı).
DSM-V Kişilik Bozukluklarını Üç Kümeye Ayırarak İnceler:
A Kümesi
Kuşkucu (Paronoid) Kişilik Bozukluğu
Şizogibi(Şizoid) Kişilik Bozukluğu
Şizotürü(Şizotipal) Kişilik Bozukluğu. (Bu kişilik bozukluklarında bireyler garip ve eksantrik olarak görülürler.)
B Kümesi
Toplumdışı (Antisosyal) Kişilik Bozukluğu
Sınırda (Borderline) Kişilik Bozukluğu
Histrionik Kişilik Bozukluğu
Özsever (Narsistik) Kişilik Bozukluğu (Burada kişiler dramatik ve labil olarak görülürler).
C Kümesi
Çekingen Kişilik Bozukluğu
Bağımlı Kişilik Bozukluğu
Takıntılı- Zorlantılı(Obsesif- Kompulsif) Kişilik Bozukluğu
Diğer kişilik bozuklukları( Başka Bir Sağlık Durumuna Bağlı Kişilik Değişikliği)Burada olgular korkulu; inhibe ve anksiyetelidirler(DSM-V (2014) beşinci baskı).
Şizoid Kişilik Bozukluğunun Tanımlanmasında Tarihsel Süreç
Temel soru şudur ki Şizoid Kişilik bozukluğunu; diğer kişilik bozukluklarından ayrı olarak tanımlayacak mıyız? Bu bozukluk anksiyete bozukluğu; sosyal fobi; kaçıngan kişilik; uzlaşmacı borderline ya da temastan kaçınan bir narsist mi?
Tarihsel sürece baktığımızda şizoid kişilik bozukuluğunu betimleyici psikiyatri(DSM-V) ve dinamik psikiyatri(klasik psikanaliz nesne ilişkileri) tanımlamıştır. Tarihsel süreçte bu yapıyı Bluer ve Kfestchmer (1925)incelemiştir. Şizoid kavramı; Kfestchmer(1925) tarafından anlamı itibariyle de ‘tuhaf; soğuk ve duygudan yoksun’ olarak tanılanmıştır. Yine tarihsel süreçte göze çarpan diğer isim ise çağdaş nesne ilişkileri kuramcısı Melanie Klein olmuştur. Özellikle erken dönem ruhsal yapıyı elen alan; Melanie Klein bu yapıyı tanımlarken; bölme mekanizmasına vurgu yapmıştır. 0-3 yaştaki bebeğin dünyasında besleyen meme ve beslemeyen meme (iyi meme ve kötü meme)şeklinde anneyi zihninde ayıran yapının; 3 yaşlarından sonra iyi ve kötüyü birleştirdiği (bir kişi üzerinde entegre olduğu) varsayımında bulunmuştur. Ancak Şizoid kişilik yapılanmasında bu bölme mekanizmasının savunma olarak kullanıldığını görmekteyiz (Klein; 2012;s.80).
Fairbain; Şizoid patolojinin tanımlanmasında önemli isimler arasında yer almıştır. Fairbain nevrotik; psikotik ve şizoid olmak üzere 3 kişilik yapısından bahseder. İlişkide mesafe kavramı ve kendini koruma ihtiyacı üzerine yoğunlaşmıştır. Şizoid hastalar yaşamın ilk yıllarında annelerin aşırı ilgilenmesi ya da hiç ilgilenmemesi nedeniyle; annelerini oldukları gibi sevemeyeceklerine dair bir inanç edinirler (Masterson;2005; s.21).
Guntrip ise şizoid hastanın 9 karakteristik özelliğini; şizoid ikilem ve bunlarla baş etme yollarını; şizoid uzlaşıyı; son olarak da gerileyici savunma olarak fantezinin önemine vurgu yapmıştır (Masterson;2005; s.25).
Şizoid Kişilik Bozukluğunun Tanımı
Şizoid kişilik bozukluğu; içe dönük; sosyal ilişkilerde mesafe alan sessiz; grup içinde izole kişiler olarak tanımlanmıştır.DSM -III; DSM IV de sosyal ilişkilerde zayıflık olarak değerlendirilmiş; DSM-IV de kaçıngan kişilik bozukluğundan ayrılmıştır. Güncel olarak DSM-V de ise şu şekilde değerlendirilmiştir;
Ailenin bir üyesi olmak da içinde olmak üzere ne yakın ilişkilere girmek ister ne de yakın ilişkilerden hoşlanır.
Neredeyse her zaman tek başına etkinlikte bulunmayı tercih eder.
Bir başkasıyla cinsel yakınlaşmaya; duysa bile; çok az ilgi duyar.
Alsa bile çok az etkinlikte zevk alır.
Birinci derece akrabaları dışında yakın arkadaşları ya da sırdaşları yoktur.
Başkasının övgüsüne ya da yergisine aldırmaz.
Duygusal olarak soğuktur; kopuktur ya da tek düze bir duygulanımı vardır.’(DSM-V) (Köroğlu;2017;s.210).
Şizoid Kişilik Bozukluğu
Şizoid Kişilik Bozukluğu hem dinamik hem de tanımlayıcı literatürde geniş şekilde tartışılan bir konu olmuştur. Psikoanalitik literatüre göre şizoid kişilik bozukluğu olan bireylerde erken dönemde ciddi travmaların yaşanmaları sonucu; kimlik dağınıklığı; bölünme; yansıtmalı özdeşim gibi savunma mekanizmalarını bu bireyler tarafından kullanıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bozukluğun belirtilerine benzer belirtiler gösteren birçok çocukluk dönemi bozukluğu vardır. Ancak bunların ayırıcı tanıları önem arz etmektedir. Bunlar dikkate alınması gereken durumlardır (Göker; 2017.s.24).
Şizoid kişilik bozukluğu tanısı ömür boyu sosyal ilişki kurmaktan kaçınan ve yalnızlığı tercih eden kişiler olarak tanımlanır. Bu kişiler kendi aile fertleriyle bile ilişki kurmaktan pek hoşnut olmazlar. Yakın arkadaşlık kurmada güçlük yaşarlar hatta hiç kuramayabilirler. Televizyon seyretmek gibi tek başına yapılan etkinliklerde uzun süre vakit geçirebilirler. Duygusal tepki göstermekte güçlük yaşar; konuşurken jest ve mimiklerle karşılık vermekte zorlanırlar. Diğer insanlar tarafından soğuk ve tuhaf bulunurlar. Ağır stres olayları; kısa psikotik dönemler yaşamalarına neden olabilmektedir. Eşlik eden depresyon; anksiyete ve madde kullanımı benzeri bir durum olmadıkça psikiyatriste pek başvurmadıkları için kliniklerde sık görülmeyebilmektedir. Erkeklerde iki kat daha fazla görüldüğünü belirten çalışmalar bulunmaktadır. Şizofreni veya şizotipal kişilik bozukluğu olanların akrabalarında şizoid kişilik bozukluğu görülme olasılığı daha yüksek olabilir (Guntrip; 2013;s.17).
Guntrıp ise belirgin 9 karakter özelliği ile tanımlamıştır;
1) İçe Dönüklük (Duygusal olarak dış dünyadan kopma);
2) Geri Çekilme (Dış dünyadan ayrılma);
3) Narsisizm (Bütün libidinal enerjisini kendine yöneltme);
4) Kendi Kendine Yetme (Kimseye muhtaç olmama; kendi işini kendi görme);
5)Üstünlük Hissi (Diğer insanlara ihtiyaç duymama; diğerlerinden farklı olma);
6) Duygu Yitimi (Karşıdakinin duygusunu hissetmede zorluk);
7)Yalnızlık (İnsan ilişkilerinden soyutlama; kalabalık içinde bile yalnız olma);
8) Benlik Yitimi (Kimlik ve bireyselliğin kaybı);
9) Gerileme (Ana rahminde güvenli olma fantezisi)
(Guntrip; 2013; s.25).
Bu karakter özelliklerinden ayrıca;
1. Saf Şizoid Bozukluk Kümesi (İlişkilerdeki izolasyonu belirgin; ilişkiden çok nesneye yatırımı yüksek olan bireyler);
2. Gizli Şizoid Bozukluk Kümesi (Sosyal görünümlü ancak derinlemesine ilişki kuramayan);
3. Sahte Narsistik Bozukluk Kümesi (Kimseye muhtaç olmama; ilişkide mesafe ve güvenlik arayışı; üstünlük hissi ve farklı olma duygusu);
4. Sahte Borderline Bozukluk Kümesi (Ayrılık hassasiyeti ve bağlanma problemi gibi görünen uyumlanıcı borderline yapı) olmak üzere dört kümeden bahsedilmiştir (Guntrip; 2013; s.2).
İçe Dönüklük
Dış dünya cevapsız; güvensiz veya tehlikeli göründüğünde uygun cevap içe dönmektir.En kötüsü; şizoid hasta; manipule edilme; zorlanma ya da sadistik olarak cezalandırılma deneyimleriyle yaşamaktadır. Bu hastalar genellikle bir aile içinde önemli rollerinin olamadıklarını söylerler; herhangi bir rolleri olduğunda hizmet etmeyi; başka bir hizmet gerekli olana kadar arka plana atılma olarak deneyimlerler. Bu hastalar kendilerine; özel duyguları olmayan nesnelermiş gibi davranıldığını; kullanıldıklarını hissederler. Fairbairn’in dediği gibi; tüm insanlar için olan nesne ilişkileri yadsınamaz derecede önemlidir ama bu nesne ilişkileri içsel olur çünkü dışsal ilişkiler çok tehlikelidir. Bu yolla içedönüklük; Şizoid Kişilik Bozukluğu’nun ayırıcı özelliğidir.
Geri çekilme (withdrawness)
Guntrip’e göre geri çekilme; içedönüklüğün başka bir tarafı; dış dünyadan ayrılma anlamına gelir. Bu davranışı birçok hastamızda; dış dünyayla ilişkiye girmede kaçınma olarak görebiliriz. Onlar açıkça geri çekilmişlerdir. Ralph Klein; sosyal olarak girişken ve görüntüde dünyayla ilişki içinde olan ve geri çekilme uymayan birçok şizoid olduğuna dikkat çekmiştir. Bununla birlikte; onların öznel deneyimleri araştırıldığında; ayrıldıklarını ve duygusal olarak geri çekildiklerini anlatırlar. Bu; geri çekilmenin değişime uğramış halidir ve Klein’in gizli şizoid olarak adlandırdığı durumun özellikleridir. Bu önemli ayrım; Şizoid Kişilik Bozukluğu’nun DSM’e kriterlerinin anlaşılmasını ve genişletilmesini sağlamıştır.
Narsisizm
Guntrip’e göre “narsisizm; kökenini şizoidin ağırlıklı olarak içsel yaşadığı hayattan alır. Şizoidin narsisizmi; değerli nesneye sahip olmak arzusu ya da hasetle bir şeyle ilişkili değildir.Şizoid vakadaki narsisizmin fonksiyonu; üstünlük sağlamak değil; güvenliği ve mesafeyi yaratmak üzerinedir. Şizoidin narsisizmi; dışsal sağlıklı narsisistik beslenmeleri bulmada başarısızlık yansıtır. Duygu düzenleme için diğerine güvenen ve diğeri odaklı borderline ve narsisistik kişiliklerden farklı olarak şizoid kişilik içe döner ve kendi kendine idare etmeyi öğrenir.
Kendine yeterlilik
Duygu düzenlemeyi içsel ilişkiler yoluyla yapmak için kendine yeterlilik yeteneği; şizoid kişiliğin gelişmiş bir özellğidir. Dış dünyaya dönüp az cevap bulduğunda ya da hiç cevap bulamadığında çocuk anksiyete ve tehlikeye maruz kalır ve böylece içe döner ve bunu kendi kendine yönetmeyi öğrenir. Diğerine güvenmek; manipulasyon; sahiplenilme/mülk edinilme ; baskı altında tutulma ya da sadizm deneyimi korkusunu açığa çıkarır.
Üstünlük
Guntrip’e göre; üstünlük hissi doğal olarak kendine yeterlilikle birlikte gider. Diğerine ihtiyaç duymaz. Şizoid kişilik için; bu üstünlük hissi narsisistik kişilikteki büyüklenmecilik gibi değildir. Bu; diğerleriyle güvenli bir mesafe yaratmak için bir yoldur. Diğerlerine ihtiyaç duymama; diğerlerinin güvenilir ve cevap veren olmamasının bir soncudur.
Duygulanım kaybı
Dış dünyanın tehlikelerine karşı koruyucu savunma mekanizması olarak kendini yoğun bir şekilde araştırma ihtiyacından dolayı şizoid hastanın diğerinin yerine kendini koyma yeteneği çok azdır.Şizoid hastalarla çalışma deneyimime göre; bu hastalar hissetmiyor değillerdir ama duygular çok güçlü ve bunaltıcıdır; ve bunları açıklayacak çok az kelimeleri vardır. Sözel olarak bir diğerine anlatma; bu hastaların duygusal deneyimlerinin yoğunluğunu açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
Yalnızlık
Şizoid bireyler genel olarak terapiye yalnızlıklarının farkında olarak gelirler. Ancak ilişki kurmaya dair umutları ölmemiştir. Şizoid kişilerin ilişkideki soğukluğu ve kayıtsızlığı deneyimleriyle uyuşmayabilir.
Depersonalizasyon
Eğer tehlike ve anksiyete hissi bunaltıcı hale gelirse; tek çözüm durumdan duygusal olarak kopmaktır. Birçok şizoid hastanın çözümü kullanmaya ihtiyaç duyduğu cinsel; fiziksel ya da duygusal istismar hikayesi bulunmaktadır. Onların deneyimleri bir başkasını seyreden kişi olmaya dönüşür ve kendilikle bağlantı kurulamaz. Gözleyen ego; deneyimleyen egodan kopmuştur. Hastalar; bu deneyimi hayatın dışında olmak ve uzaktan seyretmek olarak anlatırlar.
Regresyon
Guntrip regresyonu şöyle tanımlamıştır: “ altta; dış dünya tarafından bunaltı hissi yaşayan şizoid kişi; içe ve geriye doğru bir akıştadır; bu akış rahimin güvenilirliğine doğrudur. İçe doğru regresyon; içsel fanteziye ve kendi kendine yetmeye güvenmeye işaret eder. Geriye doğru regresyon yeniden en güvenilir yer olan rahime ulaşma arzusuna işaret eder.
Şizoid Kişilik ve İç Dünyası
Şizoid hastanın ikilemini şöyle de ifade edebiliriz. Şizoid kişi gerçek duygulardan ve ilişkiden korku duyar; çünkü sevgi nesnesiyle ilgili gereksinim coşkulu düzeyde; çocuksu ve mutlak bağımlılık düzeyinde sürdürülebilir. İçsel olarak onu heyecanlandıran ancak terk eden nesneler ‘yutucu şeyler olarak’ yaşantılanır. Nefretin yıkıcı olması sevmememizi engellemez ancak sevginizin yıkıcı olması dehşet vericidir. Aşırı özdeşimle benliğini yitirme korkusuyla ilişkinin dışına itilme ve bu durumdan kaçarak yapılan salınım tipik şizoid örüntüsüdür (Masterson; 2013; s.17).
Şizoid kişinin ilişkide özdeşleşmesi ben duygusunun kaybolması anlamına gelebilir ve ilişkide yutulma duygusunu beraberinde getirir. Bu ilişkiyi bozma özgürlük için savaşa dönüşür buda kaybı beraberinde getirir ya da bomboş bir hal alır. Tek gerçek çözüm özdeşleşmenin çözülmesi; kişiliğin olgunlaşması; kendini ve ötekini ayırt etme; yani ruhsal olarak yeniden doğum ve gerçek bir ben gelişimidir (Guntrip;2010; s. 25).
Şizoid Kişilik Bozukluğunun Gelişimsel Öyküsü
Gelişimsel öyküyü bilmek normal gelişimle patolojiyi ayırt etmede terapistlere yol gösterir. Psikodinamik psikiyatri; gelişimsel kuram ve betimleyici psikiyatri sıkı sıkıya ilişki içinde olmalıdır. Diğer türlü davranış kalıpları ve semptomlarla hastanın tanısını kısıtlamak patolojiyi anlamada yetersiz kalacaktır. Buradan hareketle Şizoid Kişilik Bozukluğunun gelişimsel öyküsünü Mahlerin gelişim kuramında ayrılma bireyselleşme sürecinde yaşanan gelişimsel duraklama olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Gelişimsel süreçlerde; çocuğun zihinsel yapısının; anne ile çocuğun zihinsel ve duygusal olarak ayrışma sürecine dikkat çekilmiştir. Ayrışma bireyselleşmenin öneminin vurgulandığı görülmüştür. İç gerçeklikle dış gerçekliği ayırt edememe genel olarak psikotik bir yapının oluşmasına neden olabilir. Mahler bu süreçte özellikle vurguladığı şey annenin duygusal ulaşılabilirliği olmuştur. Hastaların gelişim öykülerinde dikkat çeken bir nokta da annenin çocuğun ihtiyaçlarını karşılarken kafasındaki çocuğun ihtiyacını karşılamasıdır. Kişinin yakın ilişki deneyimi işgal ya da ihmal olduğu görülmüştür. Bu bozukluğu yaşayan kişinin içsel dünyasında yaşadığı düşünülen diğer kişiler tarafından kullanıyormuş hissi yani ihtiyaç duyulduğunda insanların onunla ilişkiye geçtiği şeklindedir. Örneğin; temizlik bezi gibi kenarda köşede beklemek zorunda olan; ihtiyaç olunduğunda kullanılan ve daha sonra kenara atılan bir nesne gibi düşünülebilir (Masterson; 2013; s.40).
Şizoid kişilik bozukluğunda ilk bakım verenin ilişki şekliyle ilgili fikir sahibi olmak gelişimsel öyküyü anlamlandırmamızı kolaylaştırabilir. Bu bağlamda baktığımızda ilk bakım verenin çocukla ilişkisinde tutarsız; bağlanma deneyimleriyle ilgili çocuğa karşı kayıtsız olduğu görülmüştür. İlk bakım verenin çocuk ile olan ilişkisi gözlemlendiğinde ise nicelik olarak çok harika görünen ancak çocuğun bakım verene karşı hissettiği duygu işgalci; içe giren ve ayrılmaya izin vermeyen bir yapıda olduğu görülmüştür. Bebeğin ilk bakım verenden ayrılıktan sonra kucaklaşmaya izin vermeyen kucaklansa bile bakım verenin kollarından sarkan; çok az yakınlık kuran yahut hiç kurmayan; bakım verene karşı öfkeye kapılmayan; duygusuz karşılayan; oyuncaklarına ve çevreye odaklanan bebekler olduğu görülmüştür (Palombo; 2010;s.72).
Allan Schore’a göre ise bakım veren; çocuğu ihmal ya da işgal ettiğinde (kötü muamelede bulunduğunda) çocuk iki ayrı tepki verir; çözülme ve aşırı uyarılma. Birin aşamada (aşırı uyarılma) sempatik sistem alarm tepkisi verir; savaş; kaç; korku; dehşet; aşırı uyarılma ile stres hormonları harekete geçer. Çocuk bu durum karşısında bağırarak ya da ağlayarak tepki verir (Schore;2012;s.25).
İkincil aşamada(çözülme) ise çocuk dış dünyadaki uyarılmadan kopar ve iç dünyasına çekilir; dikkat odağı olmamak için görünmez olur. Çocuk çaresizliği ve umutsuzluğu hisseder. Travma durumlarında da başa çıkmak için kaçmayı tercih eder. Uyuşma; kaçınma; her şeye rıza gösterme ve kısıtlı duygulanım gösterir. Travma sonucunda çocuğun duygu düzenleme kapasitesinde ciddi azalma olur (Schore;2012;s.26).
Şizoid hastada bakım verenin çocuğa hissettirdiği suçluluk duygusu kabul edilemez davranışlarla ilgili iken çocuğa hissettirilen utanç kendiliğe dairdir. Suçluluk ben kötü bir şey yaptım duygusu iken utanç ben kötüyüm duygusu oluşturur. Çocuğun yaşadığı bu durumu yetişkin davranışlarında; hatırlayamadığı günahı affettirme çabası olarak görürüz (Schore;2012;s.25).
Cozolino göre özünde yeterince iyi anne; kişinin içsel kendilik deneyimi inşa edecek; güvende olduğu bir dünya yaratacak kadar güçlü olması anlamına gelir. Yalnız kalma kapasitesi erken dönem bağlanmanın başlıca kazanımlarından biridir. Yetkin bir bakıcıyla büyüyen çocuğun; yetişkinliğinde de yalnız kalma kapasitesin artırılacağı düşünülmüştür. Bu durum İhtiyaç duyduğunda bakım verenin ulaşılabilirliğine işaret eder. Ancak diğer taraftan bakım verenin ihmal eden kayıtsız; kaygılı; ilgisiz; tutarsız (iç içe geçmişlik/ikircikli) olabileceği gibi; özellikle ağır stres altında olmasının; bağlanma tarzında çok etkili olabileceği belirtilmiştir. Annenin iç dünyasındaki korku ve kaos çocuğun davranışlarında gözlemlenebilir. Travmanın çocuğa aktarımı hem güçlü hem de sinsidir(Cozolino;2014;s.65).
Güvensiz; kaçıngan bağlanan bebekler anneden ayrılıp yeniden bir araya geldiklerinde öfke duygusunu durduramazlar; anneyle birlikte duygu düzenlemesi yaşayamazlar. Uzun süreli depresyona girmiş(kronik) anneler; bebeğe yetersiz ve rastlantısal olarak yanıt vermektedirler. Annenin korkutucu gözleri saldırgan nesne mesajı vermekte ve çocukta korku dolu; kaygılı ve kaçıngan bağlanma gerçekleştirmektedir (Schore;2012;s.35).
Winnicott’ a göre çocuk başlangıçta anne ile ayrışamamıştır ve çocuk zaman ve mekânda dağınık deneyimler yaşar. Bu deneyimler kendiliğin çekirdeğini oluşturur. Kendiliğin bütünleşmesi; gelişmesi anne ile ilişki içinde; annenin olanak sunduğu çevrede mümkün olur. Çocuğun bütünleşmiş şekilde kendini algılaması annenin oluşturduğu kucaklayıcı çevre içinde olur. Bu durum çocuğun giderek kendilik bütünlüğünü algılamasını sağlar (Winnicott;2013;s.30).
Her çocuk mutlaka bağlanma yaşar; ancak bu bağlanmanın nasıl gerçekleştiği önem arz eder. Bebeğin deneyimlediği ; düzenleyemediği duyguları; korkuyu; kaygıyı ve üzüntüyü ilk bakım verenin bu duyguları hafifleten; dengeleyen olması gerekir. Bebek bütün bu duygulardan kurtulmak sakinleşebilmek için güvenli bir liman arar. Tekrarlanan deneyimler bebeğin zihninde bağlantılar oluşturur buda yeni bağlantı şemaları olarak kodlanır (Stern;2017;s.110).
Şizoid Kişilik Bozukluğunun Ruhsal Dünyası
Şizoid kişilik bozukluğunun ruhsal dünyası hastalığın asıl doğasının anlaşılması anlamına gelmektedir. Şizoid hasta ilişki kurarken şunu sorar: ‘Herhangi bir uzlaşı ihtimali var mı?’. Şizoid hasta için iletişim kurmak şüphelidir. Bu aslında şizoid hastanın bağlanma ihtiyacını ortaya koyar.
Şizoid hasta için tehlike ya da risk olmadan ilişkisinin olmayacağına dair derin bir inanç vardır. Şizoid hasta; ıstırap ve dayanılmaz bir anksiyete sonucunda kendini izole etmeye ihtiyaç duyar.
Şizoid hastanın deneyimlediği ilişki şekli; kendinden beklenen görevi eksiksiz yerine getirdiğinde ulaşılabilir olması (fark edilmesi) ve ilişkide onay almasıdır. Şizoid hasta bu şekilde ilişki kurduğunda ise; kendini ve manipüle edilmiş hisseder.
Şizoid birey ilişkiden beklediği kabul ve onayı almazsa derin bir boşluk hisseder ve yalnızlık çeker. Bu şizoid hasta için korkunç bir deneyimdir.
Şizoid hastanın ruhsal yapısı bölünmüş nesne ilişkileri biriminden oluşur. Bunu agresif ve libidinal birim olarak nitelendirebiliriz ayrıca kendi içinde iki zıt duygu olarak seyir eder. Yani şizoid hasta libidinal birimde iken efendi köle ilişkisine girer; bu ikilem iken ilişki kurma şekli onay ve kabul görmek için uyumlanmaktadır. Agresif birimde ise ilişkide; sadistik nesne sürgündeki kendilik ikilemini yaşar. Yani ilişki kurduğu kişiden işgal hisseder ve bu işgalle karşı mesafe alarak korunaklı alana yani sürgüne gider ya da ilişkiden tamamen kopararak uzaklaşır. Libidinal birimde ise bu durum; kabul; onay ve karşılığında sevgi ve bağlantıda kalma isteği şeklinde görülür. Diğer birimde(agresif) ise onay ve kabul görmeme bağlantısızlık ve boşluk hissi oluşturur (Masterson; 2013; s.50).
Masterson’a göre; şizoid hastalar agresif birime geçtiğinde kendisini sürgüne gönderir ve bağlantısını koparır. İlişki kurduğu kişiyi sadist nesne olarak deneyimler; ilişkiden uzaklaşarak kendini sürgüne gönderir şeklinde betimlenmiştir. Şizoid hasta libidinal birime geçtiğinde ise; görevini eksiksiz yapar ve uyumlanır. Bu şizoid hastanın efendi köle biriminde deneyimlediği duygudur. (Masterson; 2013; s.55).
Şizoid hasta ilk bakım vereni el koyucu nesne; yani işgal eden olarak deneyimlerken; işgalden kurtulmak için ilişkiyi ve bağlantıyı koparır ve fanteziye gider. Hayal ettiği ilişkiyi ancak bu şekilde fantezide yaşar. Ilk bakım verenle ilişki