“Su bulanmayınca durulmaz.”
Atasözü
Ergenlik dönemi; insan yaşamının; en önemli kırılma noktalarından birini oluşturur. Bir taraftan; çocukluk döneminin geride kalmaya başladığı; diğer yandan ise; yetişkinliğe doğru atılan ilk adımların habercisidir. Bu dönemi; “iki arada bir derede kalmak” deyimiyle ifade edebiliriz. Ruhsal özellikleri bakımından; çocuksu davranışların ağır bastığı; bedensel özellikler bakımından ise; yetişkin özelliklerinin belirginleştiği bir dönemdir. Bir diğer deyişle; bu dönemde; özle biçim; uyum içinde değildir. Bir yandan; çocuk kalma isteği; öte yandan; bedensel değişimlerin zorladığı; yetişkin olma gerçekliği. Çocuk kalma isteği ile; yetişkin olma gerçekliği arasında; gidip gelmeler ve çatışmalar; ergenlik döneminin; nasıl zorlu bir süreç; olduğunun göstergeleridir.
Ergenlik dönemi; aynı zamanda çok boyutlu bir arayış dönemidir. Ergen; toplum içinde kendi yerini ve kimliğini belirlemeye çalışırken; bir filozof edasıyla; ailesini; içinde bulunduğu toplumu ve hayatı eleştirmeye ve sorgulamaya başlar. Çocukluk döneminin; somut düşünme özellikleri; yerini; daha soyut ve kavramsal alanlara bırakmıştır. Hayatın anlamı; toplumsal; siyasal olaylar; inanç ve ideolojiler gibi konular; ilgisini çekmeye başlamıştır. Bu konularda; tartışmaktan hoşlanmaktadır. Tartışmalarda; karşı tarafı dinlemekte sabırsızdır. İster ki; karşı taraf; hep onu dinlesin. Ne kadar farklı düşündüğünü ve ne kadar farklı bir kişi olduğunu anlatma çabasındadır. Söz dinleyen değil; sözü dinlenen olmak için uğraşır. Aslında ergen; yeni oluşturmaya başladığı kimliğini; hem kendisine; hem de; sosyal çevresine göstermeye ve aldığı geri bildirimlerle; bu kimliği biçimlendirme çabasını sürdürmektedir.
Bu süreç; ergenin kendi başına buyruk olma arzusuyla; iyice şekillenmeye başlar. İster ki; kimse ona karışmasın; ona göre; kurallar anlamlı değildir. Anne babanın uyarılarına; ani tepkiler ve ters cevaplar verir. Bu tepkiselliğini; okulda da öğretmenlerine karşı da göstermekten çekinmez. Odasına kapanır; uzun süreler yalnız kalmayı; hayal kurmayı tercih eder. Kimsenin odasına girmesini istemez. Sürekli hareket halindedir. İçi içine sığmaz. Fiziksel özellikleriyle fazlaca ilgilenmeye ve kimi zamanda; bu özelliklerini abartılı şekilde sorun etmeye başlarlar. Ergen; her fırsatta; çocuk olmadığını göstermeye ve ifade etmeye çalışır.
Ergenlik döneminde; duygusal; zihinsel değişim ve olgunlaşma ile bedensel değişim ve olgunlaşma eş zamanlı gerçekleşmez. Duygusal; zihinsel değişim ve olgunlaşma; ergenlerin genetik mirasları; çocukluk dönemi; aile ilişkileri ve sosyal çevre gibi birçok etmenin rol oynadığı; daha karmaşık ve daha uzun sürelidir. Bu süre zarfında; ergende; duygusal ve zihinsel olarak; bir uçtan bir uca savrulmalar görülebilmektedir. Kısa zaman aralıklarında; öfke; korku; sevinç; üzüntü gibi; duygular arasında geçişler ve sebepsiz içsel sıkıntılar yaşanabilmektedir. Diğer yandan; zihinsel dalgalanmalarda aynı biçimde görülmektedir. Dalgınlık; dikkatini toplamada zorlanma; kararsızlık; daha kısa zamanda okuma ve anlamaya çalışma; sürekli düşence değiştirme gibi. Diğer yandan; ergen sosyalleşme becerilerini de geliştirmeye çabalamaktadır. Aileden çok; akranlarıyla zaman geçirmektedir. Anne babasıyla birtakım etkinliklere katılmaktansa; arkadaşlarıyla katılmayı tercih etmektedir. Sosyal ortamlarda dikkat çekmeye çalışmakta; ancak; henüz iletişim becerileri; yeterli düzeyde olmadığından; bu konuda kimi sorunlar; yaşayabilmektedir.
Nihayetinde; ergenin; tüm bu çatışmaların; zikzakların; savrulmaların üstesinden gelerek; duygusal ve zihinsel olgunlaşmasını tamamlaması beklenir. Ergenlik döneminin; görece sağlıklı ve sorunsuz aşıldığını söyleyebilmemiz için;
Ergenin; duygu; düşünce ve davranışlarıyla; kendine özgü bir kişilik ve kimlik kazanması;
Toplumsal rolünün bilincinde olması;
Zihinsel düzeyi ve yeteneklerinin farkında olması;
Aile ve sosyal ilişkilerini; yeniden düzenleyerek; sorumluluk bilinciyle hareket edebilmesi gibi; normal bir yetişkinde olması gereken ve beklenen özellikleri kazanmış olması gerekir.
Ancak; tüm bunlar; ergenlik döneminin büsbütün bittiği ve yetişkinliğe yansımalarının olmadığı anlamına gelmez. İnsan yaşamı bütünsellik ve süreklilik gösterir. Geçmişten geleceğe aktarımlar ve etkiler devam eder. İnsanın; içsel; düşünsel ve sosyokültürel çatışmaları; bu çatışmaların üstesinden gelmek için gösterdiği çabalar; aslında insan yaşamının olağan ve gündelik halleridir.
“Çocuklar hepimizin geleceğidir.”