Bu yazımda sizlere çağın önemli hastalıklarından biri olan peptik ülserlerden ( mide-onikiparmak barsağı ülserleri ) bahsetmek istiyorum.
Çevremizde sıklıkla duyduğumuz; çoğumuzun da bizzat yaşadığı; mide ağrıları-gastrit-ülser gibi hastalıklar hakkında daha bilgili ve bilinçli olmak; 21 yy.da kent kültürü ile yetişen; yaşayan ve çalışan insanlar için mutlak gereklidir düşüncesindeyim.
Birbiri ile iç içe olan bu kavramlar hakkında; nedense çok yüzeysel olan bilgilerimize dayanarak; kendi başımıza; bilinçsizce; çevremizden duyarak ilaçlar kullanır; bazı alternatif tedavi yöntemleri uygular dururuz.
Bu yazımda peptik hastalıklar dediğimiz mide ve duodenum ( onikiparmak barsağı) hastalıkları hakkında biraz daha bilinçli olmamız için çalışacağım.
Ülser aslında mideye özgü değil; genel bir tıp tanımıdır. Ülser; vücudumuzun veya iç organlarımızın; hava ile temas eden yüzeylerini kaplayan dokunun ki buna deri ve mukoza adları verilir; üzerinde gelişen yaralardır. Bu yaralar; deride; şeker hastalarında; yatalak olanlarda görülebileceği gibi sindirim sistemi dediğimiz; ağız ile başlayıp makat ile biten organ diziliminin herhangi birinde de görülebilir.
Bu yaralardan mide ve duodenumda olanlarına genel olarak peptik ülser hastalığı adı verilir. Bu hastalık; mide asidi ile mideden salgılanan pepsin adı verilen bir sıvının etkisi ile; ilgili organın yüzeyini kaplayan dokuda oluşan; farklı derinliklerdeki yaraların varlığı ile belirlenir.
Bu arada belirteyim ki; bu salgıyı salgılayan dokular midede olmasına karşın; komşu organlar ile ( duodenum ve yemek borusu ) bu dokunun yerleştiği ince barsaklarda da benzer hastalık görülebilmektedir. Bu hastalıkların herbirine farklı isimler verilir; ancak bunları şimdilik konumuz dışında tutmak istiyorum. (zollinger ellison – meckel divertikülü gibi) Mide ve duodenumdaki iç tabakanın özel yapısı ile bu tabakayı örten kalın koruyucu salgı tabakası; bu organları salgılanan aside karşı korurlar.
Genel Olarak Dört Başlıkta Sayacağımız Bu Yaralar Ve Oluşturdukları Hastalıklar Şöyledir:
Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan istatistiklerde; yaşam boyu görülme sıklığı olarak kabul edilen peptik ülserin; son yayınlarda dünyada görülme oranı %2’dir. Kadın ve erkeklerde benzer oranlarda görülmektedir. Buna karşılık duodenum ülserleri mide ülserlerine göre 5 kat daha sık görülür. Çocuklukta nadir olan bu ülserler yine de her yaşta görülebileceği kabul edilen hastalıklardandır.
Peptik ülserler; kronik akciğer hastalıklarında; karaciğer sirozunda; kronik böbrek yetmezliğinde böbrek taşlarında daha sık görülmektedir.
Bu hastalık; mukozaya agresif (saldırgan) etkenler ile mukoza koruyucu faktörler arasındaki dengenin agresif etkenler lehine bozulmasıyla oluşur.
Bu Etkenleri Şöyle Sayabiliriz
Gastrit ve duodenitte; hastalar midede dolgunluk; şişkinlik; ağrı; yanma; ekşime şikayetleri ile doktora başvururlarken; peptik ülser hastalığında yine mide bölgesinde zaman zaman sırta vuran kıvrandırıcı ağrı ve yanma hissi; yemeklerden 2-3 saat sonra ve gece uykudan uyandıran şiddetli ağrılarla beraber; bulantı; kilo kaybı; halsizlik ve iştahsızlık yakınmalarına sahip olabilirler. Hatta bu hastalar ağrının süt; ekmek gibi bazı gıdalar veya asit giderici ilaçlar ile geçtiğini söylerler.
Kanama olduğu taktirde bu dışkı renginde siyahlaşma; ağızdan kahve telvesi şeklinde kusma olarak görülebilir.
Bu hastalıkta ilgili olan ve günümüzde sıklıkla konuşulan mikrop ( heliko bakter pylori) hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum. Bu mikrop; insanlara kirli su ve gıdalarla geçmektedir. Görülme oranı yaşla birlikte artmaktadır. Mikrop; midenin koruyucu mukus tabakasına yerleşir; daha sonra hastalık yapıcı özellikte olanlar salgıladıkları toksinle bu koruyucu tabakayı bozarak hastalık gelişimine ortam yaratırlar. Bu mikrobun duodenum ülserlerinin %90’nında varlığı gösterilmiştir. Bu mikrobun varolduğunu kan; nefes ve dışkıdan anlayabileceğimiz gibi endoskopi dediğimiz ağızdan girilip mide ve duodenuma bakılırken bu organlardan alınan örneklerden de varlığını araştırabilmekteyiz. Ülkemiz için önemli bir başka özellik ise halkın; kolayca ve farklı nedenlerle kullandığı antibiyotikler yüzünden; bu mikrobun antibiyotiklere karşı giderek artan direnci ve tedavisinin giderek zorlaşmasıdır. Çünkü basit bir üst solunum yolu enfeksiyonunda belki de hiç antibiyotik gerekmezken; aldığımız antibiyotik ( örneğin largopen vb.) bu mikroba da etkili olabilirken; gereksiz kullanıma bağlı direnç gözükebilmektedir.
Bu yakınmalar ile gelen hastalara ilk tanı hastanın anlattıkları ile konulabilmektedir. Hastanın şikayetleri iyi dinlendiğinde; peptik ülser hastalığından kuşkulanılıyorsa; beyaz renkli; radyoopak (filmde gözükebilen ) bir ilaç içirilerek çekilen röntgenlerle veya daha yüksek doğruluk oranı için endoskopi dediğimiz özel kameralı tüplerle ağızdan girilerek yapılan incelemeler bize hastalığın tanısını koydurmaktadır.
Endoskopinin üstünlüğü; tanı koymadaki daha yüksek başarısının yanı sıra ülser ile beraber veya ayrı olarak bazı ek hastalıkları saptama; bunlardan örnek alarak mikroskop altında sonuç alma; heliko bakter pilori mikrobunun varlığını araştırma gibi ek özellikleri de sağlamasındadır.
Son dönemlerde gelişen; çapı küçülen ve hafif uyutularak yapılan endoskopiler; rahatlıkla söyleyebilirim ki artık insanlar için korkulan bir tetkik olmaktan çıkmıştır.
edavide asıl önemli olan; biraz önce saydığımız; saldırgan faktörlerin etkisini azaltmak veya yok etmektir.Kısaca bunları;
şeklinde sayabiliriz.
Cerrahi tedaviden de kısaca bahsetmek istiyorum. Gelişen tanı ve tedavi yöntemleri sayesinde; bu hastalığın tedavisinde operasyon oranı çok azalmıştır ki bu memnuniyet vericidir. Çünkü yapılan operasyonların yan etkileri; zaman zaman hastanın yaşam kalitesini bozmakta; buna karşılık hastaya ameliyat öncesi gerekli açıklamalar yeterli oranda yapılmadığından; hasta operasyon sonrası bu etkiler nedeniyle rahatsız olmaktadır. Bugün için peptik ülserlerde operasyon şu şartlarda yapılmaktadır.
Çağın temel sorunu stres altında sürdürdüğümüz yaşantımızda; günlük hayatta kullandığımız bilinçsiz ilaçlar ve gıdalar doğrudan midemizi etkileyerek farklı rahatsızlıklara sebep olmaktadır. Önemli olan bu rahatsızlıkları; “bana bir şey olmaz” önyargısı ile gecikerek değil zamanında inceleyip değerlendirerek tedavisini yaptırmaktır.
Bir peptik ülser hastalığında bile bunun ne denli önemli olduğunu anlatmaya çalıştım.
Dilerim hepimiz sağlıklı kalırız.