Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Anksiyete Bozuklukları

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 20:08    Güncellendi: 18.02.2025 20:08

Anksiyete bozuklukları; toplumda on iki aylık prevalansının %18;1 olarak tahmin edildiği en yaygın ruhsal bozukluk sınıfıdır [1]. Bunlar arasında sosyal fobi olarak da tanımlanan sosyal anksiyete bozukluğu (SAB); başkalarının gözetimi altında kendinden korku ve kaçınmanın olduğu [2] performans ve sosyal durumlarla ilgili dikkate değer bir kaygıyı içeren bir durumdur. Yaşam boyu oranı %12 ve yıllık prevalansı nüfusun %7’sidir [3]. Bireyler sosyal anksiyete bozukluğuna sahip olduğu durumlarda endişe duyabilir ve davranışları utanç ve aşağılanma ile sonuçlanabilir. Çok belirgin endişelerin bir sonucu olarak; bireyler kişilerarası karşılaşmalardan kaçınır veya bu durumlara ciddi rahatsızlıkla katlanır [2]. Sosyal anksiyete bozukluğu olan bireyler; diğer insanların kendileri hakkında olumsuz bir değerlendirmeye sahip olduklarına dair temel bir düşünceye sahiptir. Bu temel uyumsuz inanç nedeniyle; kalabalık bir yerde yemek yemek veya yazmak; sohbet başlatmak veya sürdürmek; partilere katılmak; flört etmek; yabancılarla tanışmak veya otorite figürleriyle iletişim kurmak gibi bir dizi sosyal aktivasyonla etkileşimde bulunurken bazı zorluklar yaşarlar [4]. Bunun sonucunda günlük yaşamdaki işlevsellikleri olumsuz etkilenir ve sosyal ortamdaki davranışları kısıtlanır. DSM-V’nin [5] yayınlanmasıyla birlikte SAB tanımında birkaç değişiklik yapılmıştır. SAB’li bireylerin tipik olarak birden fazla sosyal korkuları ve sosyal bozuklukları vardır; ancak bazı bireyler yalnızca topluluk önünde konuşma veya performans sergilemekten korkabilirler. SAD’de aşağılanma ve utanmanın yanı sıra sosyal ortamda başkaları tarafından reddedilme gibi başka sonuçlar da ortaya çıkar.

Epidemiyolojik araştırmalar; SAB’nin yaygın olarak depresyon; madde kötüye kullanımı ve diğer anksiyete bozuklukları gibi diğer psikiyatrik bozukluklarla birlikte görüldüğünü göstermiştir [6;7].Ayrıca SAB’nin diğer birçok ruhsal bozukluğa göre daha erken başlaması [1] ve davranışsal ketleme gibi anksiyete risk faktörleri ile ilişkisi [8] önemli bir psikolojik rahatsızlık olduğunu göstermektedir. Bu durum tedavi gerektirmektedir.

Sosyal Anksiyete Bozukluğunun Gelişiminde ve Seyrinde Risk Faktörleri

Ailesel faktörler; koşullanma olayları; mizaç faktörü ve bilişsel faktörler dahil olmak üzere çeşitli risk faktörleri SAB’nin gelişimi ve seyri ile ilişkilendirilmiştir.

Ailesel Faktörler

Ailesel çalışmalar; SAB’li hastaların birinci derece akrabalarının; kontrol deneklerinin akrabalarından üç kat daha fazla etkilendiğini göstermiştir  [9;10]. 129 SAB hastasının birinci derece akrabalarını; görüşme ve aile öyküsü metodolojilerini uygulayarak değerlendirilmiştir. Bulguları; genel SAB hastalarının akrabalarının genel olmayan alt tipli hastalara göre üç kat daha fazla orana sahip olduğunu göstermiştir. Bu sonuçlara paralel olarak; SAB hastalarının akrabaları diğer anksiyete bozukluklarının ailelerine göre anlamlı derecede yüksek olduğu bulunmuitur. Öte yandan; Stein ve arkadaşları (1998);  genel SAB’li 23 hastanın 106 birinci derece akrabasını doğrudan görüşme metodolojisi uygulayarak değerlendirmiştir. Bu çalışmada; kontrol deneklerine kıyasla hasta akrabalarında genel SAB için risk oranı 9;7 iken; ancak genel olmayan SAB’de anlamlı bir fark bulunmamıştır [11]. Tüm bu çalışmalar SAB oluşumlarında ailesel arka planı doğrulasa da; farklı değerlendirme yöntemleri gibi metodolojik farklılıklar nedeniyle risk oranlarındaki farklılıklar ortaya çıkabileceğini göstewrmektedir. Daha standart metodolojiler kullanan daha büyük çalışmalara ihtiyaç vardır.


Ebeveyn uygulamaları dikkate alındığında; daha yüksek ebeveyn reddi ve daha yüksek ebeveyn aşırı korumanın; çocuklarda SAB oranlarını arttırdığı gösterilmiştir. Ebeveynlerin psikopatolojisi olması durumunda; ebeveyn reddi ile ergenlerde SAB oluşumu arasındaki ilişki daha fazla olarak bulunmuştur [12]. Ek olarak; Bruch (1989); eleştiri ve reddedilme yaşayan çocukların; olumsuz değerlendirilme korkusu ve sosyal incelemeden kaçınma yoluyla ileriki yaşamlarında SAB’ye sahip olma olasılıklarının daha yüksek olduğunu göstermiştir [13].


Aile ortamı ayrıca ergenlerin algılarını etkileyebilir ve sosyal kaygıyı teşvik edebilir. Caster; Inderbitzen ve Hope (1999); daha yüksek düzeyde sosyal kaygı bildiren ergenlerin; daha düşük sosyal kaygı düzeyine sahip ergenlere göre aile ortamlarında farklı algılara sahip olduklarını bulmuşlardır. Bununla birlikte; daha yüksek sosyal kaygı yaşayan ergenlerin ebeveynleri; ailelerini; daha düşük sosyal kaygıya sahip ergenlerin ebeveynlerinden farklı olarak algılamamışlardır. Ayrıca; yüksek sosyal anksiyete grubu; düşük sosyal anksiyete grubuna kıyasla; ebeveynlerini sosyal olarak daha izole ve sosyal olarak daha az aktif olarak algılamışlardır [14].


Koşullandırma Olayları

Travmatik sosyal koşullanma deneyimleri ve utangaçlığın SAB’nin oluşumunda bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir [15]. Akranlar tarafından reddedilme gibi tekrarlayıcı ve birikimli deneyimler; sosyal etkileşimlerde veya dikkatli incelemelerde korkunun gelişmesine neden olabilir  [15]. Ayrıca; araştırmalar utangaç ergen ve çekingen yetişkinlerin akranlarıyla hoş olmayan deneyimler yaşadıklarını [16] ve akranları tarafından ihmal edilen çocukların daha yüksek SAB ve olumsuz değerlendirilme korkusu gösterdiklerini [17] göstermiştir. Sonuç olarak; akranlarla yaşanan hem ihmal hem de hoş olmayan deneyimler; SAB’nin ortaya çıkmasında karşılıklı etkileşimli bir ilişkiye sahip olabilir.


Mizaç Faktörleri

Bilinmeyene yönelik davranışsal inhibisyon (DI); limbik lobun parçaları olan amigdala ve hipotalamustaki eşik reaktivitesindeki tonik farklılıklar nedeniyle yabancılığa; tehdide veya zorluğa karşı davranışsal tepkilerin oluştuğunu gösteren bir hipotezdir. Farklı yaşlardaki çocukların; yabancılığa karşı farklı fizyolojik tepkileri vardır. Örneğin; çocuklarda 4 ile 5;5 yaşları arasında artan idrar 3-metoksi-4-hidroksi fenilglikol ve 5;5 ile 7;5 yaşları arasında başlangıçta sabah tükürük kortizolünde artış gözlenmiş ve bu olaylar limbik-hipotalamik uyarılma ile düzenlenmektedir [18]. Ayrıca; Calkins; Fox ve Marshall (1996); 9-10 aylık bebeklerde engellenmemiş ve engellenmiş davranışların fizyolojik ve davranışsal öncüllerini incelemiştir [19]. Bulguları; yüksek reaktif ve engellenmiş bebeklerde beyin aktivasyonunda frontal aktivasyon paterni ve asimetri olduğunu gösterdi. Bebeklerde ön aktivasyondaki farklılıkların; kısa anne ayrılığından sonra sıkıntı gösterdiği daha önce gösterilmiştir. Bu verilere paralel olarak; sol frontal bölgedeki hipoaktivasyon yetişkinlerde SAB ve depresyon gelişimini artırmış ve bu bireylerin beyinlerinde de benzer farklılıklar bulunmuştur [20]. Öte yandan; birkaç çalışma; çocuklarda meydana gelen DI’yı SAB gelişimi ile ilişkilendirmiştir. Örneğin; anne tarafından bildirilen erken DI’nın; ergenlik döneminde yaşam boyu SAB oluşum olasılığını yaklaşık dört kat artırdığı gösterilmiştir [21]. Bir meta-analitik çalışmada; BI’nın yedi kattan daha yüksek SAB oluşumlarını ve SAB gelişimindeki en büyük tek risk faktörlerini ilişkilendirdiği gösterilmiştir [22]. Bu sonuçlar; BI’nın çocuklarda; ergenlerde ve yetişkinlerde SAB gelişimi ile ilişkisi olduğunu göstermektedir.



Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır; tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.