Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Çocukluk ve Ergenlik Çağındaki Dürtüsellik İle Madde Bağımlılığı Çeşitleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 20:08    Güncellendi: 18.02.2025 20:47

ÖZ

Bu araştırmada; Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ve Dürtüsellik tanısı konmuş çocuk ve ergenlerde madde kullanım sıklığı araştıtılmıştır. Bu rahatsızlığın görülme yaş oranı çocuk ve ergenlerde genellikle doğuştan başlayıp ergenlik dönemi hormonlar ve duygudurum göz önünde bulundurulduğunda fazlalaştığı görülmüştür. Araştırmaların ana temalarını göz önünde bulundurduğumuzda dürtüsel çocukların madde kullanımı dışında çoğunda günlük hayatlarının etkilendiği ve madde kullanımıyla birlikte bu daha  da fazlalaştığı gözlenmektedir. Çalışmalarda Dürtüsellik tanısı alan çocukların madde kullanımı sıklığı ile almayan çocukların arasında bir hipotez görülmektedir. Hipotezlerin bu oluşumunda madde kullanımı olan ve madde kullanımı olmayan ergenlik dönemi çocuklarda günlük işlev bozuklukları tam anlatımıyla okul ve aile hayatlarında sorunlar meydana gelmektedir.Verilerin toplanmasında; bir derleme makalesi olduğu için kaynakça da belirtilen kaynaklar; dergiler; kitaplar ve alıntılardan yararlanılmıştır. 

Anahtar Kelimeler: Dikkat Eksikliği; Hiperaktivite; Çocuk; Ergen; Dürtüsellik; Madde Kullanımı

                                                            ABSTRACT

In this review study; the frequency of substance use in children and adolescents diagnosed with Attention Deficit Hyperactivity Disorder (ADHD) and Impulsivity was investigated. It has been observed that the age rate of this disorder generally starts from birth in children and adolescents and increases during puberty when hormones and mood are taken into account. Considering the main themes of the studies; it is observed that most of the daily lives of impulsive children are affected; except for substance use; and this increases with substance use. In studies; there is a hypothesis between the frequency of substance use in children diagnosed with impulsivity and children who do not. In this formation of the hypotheses; problems occur in school and family life in full expression of daily dysfunctions in adolescence children with and without substance use. Since it is a compilation article; sources; journals; books and quotations mentioned in the bibliography were used to collect the data.

Key words:  Attention Deficit; Hyperactivity; Child; Adolescent; Impulsivity; Substance Use


GİRİŞ

Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı araştırmalara göre dürtüsellik; davranış bakımından hem kendisini hemde başkalarını düşünmeden yaratacağı sonuçları hesaplamayadan gerçekleştirilen içten ve dıştan uyarıcılara ani ve fevri karşılık veren bir bozukluk olarak tanımlanır. Özellikle ergenlik sürecindeki bireylerde bu durum sıklıkla görülmektedir. Uyarıcılara verilen hareketin uzun süredeki sonuçları o an için dikkate alınmadığı da gözlemlenmiştir. Yine de genel olarak kavramı açıklarken farkında olmamız gereken bazı detaylar bulunmaktadır. Dürtüsellik aşırı riskli veya ortama uygun olmayan; iyi planlanmadan; olgunlaşmamış ve genellikle istenilmeyen sonuçlara neden olan çeşitli davranışları kapsamaktadır. Dürtüsellik dikkatsizlik; sabırsızlık; heyecan arama; zevk arama; risk alma; zarar görme ihtimalini düşük hesaplama ve dışadönüklük gibi özellikler ile kendini gösterir. Dürtüsellik ayrıca birçok psikiyatrik bozukluğun çekirdek belirtilerinden biridir (Hollander ve Evers; 2001:949-950). Dürtüsellik; kişinin yaşamını her açıdan etkileme potansiyeli olan diğer dış etkenlerle bütünleşmeyi sağlayan bir kişilik özelliği olarak açıklanabilmektedir. 

    İnsanoğlunun hayatta kalması için her ne kadar gerekli bir etken olsa da birey ve çevresindekilere zarar verebilecek bir dürtünün engellenememesi uzmanlar tarafından sıklıkla görülen klinik bir rahatsızlık olmaktadır. (Yazıcı ve Ertekin; 2010).

     Freud ise dürtüyü ruhsal olanla beden arasında tam çakıştığı noktada bulunan; dışarıdan gelen uyarılmalardan meydana gelen uyaranın aksine beden içi; devamlı akan uyarı kaynağı şeklinde ifade edilmektedir. İçsel olanın dışa vurumu ve aynı zaman da dışa yansıması olarak betimlenmektedir (Freud; 1923). 

    Dürtülerimizle hayatta kalır; onları yönetmesini öğreniriz. Fakat bu bozukluğa sahip bireylerde korku ve şüphe yerini adrenalin alır. Kendi haz doyumunu düşünür ve tehlikeleri hiçe sayarlar. Madde kullanımıyla birlikte kişinin haz merkezi doyurulur ve rahatlama gelir. Madde kullanımı dürtüsellerde özdenetim mekanizmalarını etkiler ve kişinin hareket özgürlüğüne engel olmaktadır. Madde kullanım sorunu biyolojik olması beraberinde kişisel; ruhsal ve kalıtım olarak bir yapı oluşturmaktadır. Dürtüsel davranışlar üç boyutta ele alınmıştır. Bunlardan birincisi davranışların sonucunu dğşünmeden eldeki var olan  bilgileri kullanmamaktır. İkincisi; sonda elde edilecek büyük ödül yerine o an haz verecek küçük ödülden vazgeçmemektir. Son olarak üçüncüsü; yerleşmiş ve davranış kalıpları içinde yer alan davranışları baskılayamamaktır. Bu üç boyut bir arada değerlendirildiğinde; dürtüselliğin değişen çevresel koşullarda; belli bir amaç arayışına durumu değerlendirme ve bu duruma esnek olarak yanıt verme yeteneğini aksattığı söylenebilir (Torregrossa ve ark.; 2008:254). Literatüre baktığımızda dürtüsellik ve madde kullanımı arasında bir çok çalışma görülmektedir. Çalışmaların çoğunda dürtüsellik ile madde kullanımı arasında bir ilişki olduğu saptanmıştır. Ana nedenleri çocukluk yaşam öyküleri veya biyolojik olabilmektedir. Dürtüsellik çok boyutlu bir kavram olması yanı sıra nörolojik ve psikiyatrik birçok hastalığın ana bileşenini oluşturmaktadır. (Horn et al.; 2003). 

    Dürtü Kontrol Bozukluğu DSM5-TR’ de ciddi saldırgan dürtülerine karşı koyamadığı için mala veya cana zarar verme gibi bir çok farklı epizodlardan söz edilmiştir. Bu davranışlarda dışa vurulan saldırganlığın ile psikososyal etkileri orantısızdır. Bu duygudurum epizdodları başka bir kişilik bozukluğu hastalığıyla açıklanamaz veya genel tıbbi bir durumun fizyoloik etkisine bağlı değildir. 


Başka Yerde Sınıflandırılmamış Dürtü Kontrol Bozuklukları

    DSM-IV-TR’de “başka yerde sınıflandırılmamış dürtü kontrol bozuklukları” başlığı altında gruplandırılmışlardır. DSM-IV-TR’ye göre burada yer alan bozukluklar; aralıklı patlayıcı bozukluk; kleptomani; piromani; patolojik kumar oynama ve trikotillomani’dir. Bu bozukluklar dışında yer alan ve dürtüsellik gösteren diğer bozukluklar “başka türlü adlandırılamayan dürtü kontrol bozuklukları” başlığı altında birleştirilmiştir. Bu bozukluklara sahip kişilerin özellikleri şunlardır: 

    1. Kendileri veya başkaları için zararlı olan bazı eylemleri gerçekleştirme hazlarına veya dürtülerine karşı koymayı başaramazlar. Eylem geçmekte planlı ya da plansız olabilirler.

    2. Eylemden önce gittikçe artan bir gerilim; sıkıntı ve endişe duygusu yaşarlar. 

    3. Eylemi yapmaktan dolayı bir tatmin ve rahatlama duygusu gelir. Yapılan eylemden sonra suçluluk ya da pişmanlık hissedebilir ya da hissetmeyebilirler.

  Dürtüsel davranışların yoğun şekilde artması; beyin sarsıntısı; zihinsel yapının bozulması ayrıca inhibitör kontrol işlevselliği zarar görmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu durum nöropsikoloji ve kognitif nörobilimde de yer alan disinhibisyon terimi ile de benzeşmektedir. Dürtüselliğin bir takım olumlu tarafları vurgulanmasına karşın genel olarak özellikle ergenlik dönemindeki birey için şiddet ve suça eğilim vb. gibi çeşitli toplum tarafından uygun görülmeyen davranışlarla ilgili işlevsel olmayan bir temel oluşturmaktadır (Verdejo et al.; 2008). 


    Dürtüsel agresyonlar; kasıtlı yapılan veya daha önce planlanmamış; kendine ya da bir başkasına sözel veya fiziksel agresif davranışlardır. Dürtüsellik bir yatkınlıktır (predisposition). Yani dürtüsel olmak tek bir hareketten çok bir davranış örüntüsü olarak adlandırılır. Bilinçli olarak hareketin sonuçlarını tartmaya fırsat vermeden yapılan hızlı ve planlanmamış hareketlerdir. Bu özelliği göz önünde bulundurduğumuzda dürtüselliği planlayarak ortaya çıkaran davranışlar olan kompulsif davranışlar ve bozuk yargılamadan ayırır. Bu bilişlere karşın dürtüselliğin halen anlaşılır ve kapsamlı bir açıklama ve ‘normal ile hastalık’ boyutu arasındaki sınırlar kesin değildir. Dürtüsel olmak veya bu davranışları sergilemek öncelikle çocuklukta fark edilebilmektedir. Dürtüsel olmak veya dürtüsellik organiktir.  Prefrontal korteks ve orbitofrontal korteks baskılanmanın kontrolü; karar verme ve yanıt seçme süreçlerinde görev alır. Orbitofrontal korteks kişinin eylemlerinin sonuçları hakkındaki mevcut bilgiler temelinde davranışı yönlendirmede başlıca rol oynar. Dolayısıyla frontal lob hasarı olan kişilerde dürtüsellik sık gözlenir. Dürtüsellikte rol alan ana nörotransmitterler ise serotonin; dopamin; noradrenalin; glutamat ve GABA’dır. Özellikle beyin serotonin düzeylerindeki azalmanın davranışın baskılanmasını azalttığı belirtilmiştir. (Özdemir ve ark.; 2012: 293-314) Doğuştan getirilen bir takım özelliklerin serotonin ve dopamin ile etkileşime girerek dürtüsellik düzeyini belirlemede önemli birer faktör olduğu üzerinde durulmaktadır (Robins; 2005).  Doğuştan gelen kontrol bozukluğuyla beraber ailede öğrenilen bazı davranışlar karşısında bu pekişmektedir. Anne ve babanın tutumu dürtüsel çocuk ve ergenlerde önemli rol oynamaktadır. Çocuklar için her ne kadar çevre dediğimizde akla ilk olarak arkadaş kavramı gelse de; en yakın çevreyi oluşturan kişiler aile bireyleridir. Ebeveyn çocuğun etkileşime geçtiği ve gelişim döneminde sosyalleştiği ilk kişi olmaktadır. Çocuğun kişilik yapısına baktığımızda ebeveynin tutum ve değer yargıları görülmektedir. Ebeveyn; çocukların ve ergenlerin gelişmesi ve değişmesinde yadsınamaz bir önemi olduğu açıkça ortaya konulmaktadır (Fisher & Rush; 2008). 


Moeller ve arkadaşları (2001) dürtüselliğin değerlendirilmede üç yöntem kullanmıştır: 

 1. Davranışsal Laboratuar Ölçümleri 

2. Özbildirim Testleri

 3. Olaylarla ilişkili Potansiyeller 


Dürtüsel Kontrol Bozukluğu Ve Ergenlerle İlgili Yapılan Bir Çalışma

    Öner ve arkadaşları (2012) araştırmasında Türkiye’de eğitim gören lise öğrencileri arasında ve 13-18 yaş aralığındaki gençlerle çalışmıştır. Bu araştırmada Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı 6.294 okul ve 3.028.092 öğrenci Türkiye İstatistik Kurumu tarafından seçilmiştir. Veri toplama aracı için özel bir anket geliştirilmiştir. Ergenlerin gösterdiği dürtüsellik belirtileri ve ruhsal sorunlar bu çalışmayla ortaya konmak istenmiştir. Araştırmada ebeveyn eğitim düzeyi; iş ve ekonomik durumu; yaş; anti sosyal davranışlar; fiziksel şiddete uğrama ve madde kullanımı durumu kontrol edilmek istenmiştir. Daha sonra tek bir dürtüsellik belirtisinin varlığının fiziksel şiddet uygulama; sık sigara içme; sık alkol kullanımı; madde kullanımı; kendine zarar verme davranışı; silah taşıma; çete üyeliği; ilişki sorunları; akademik başarısızlık ve gencin kendi ruhsal durumunu olumsuz görmesi riskini belirgin olarak ergenlerde arttırdığı gözlemlenmiştir. Araştırma sonucunda ergenlerin verdiği cevaplara bakılarak dürtüsellik belirtilerinin sayısı arttıkça riskin de artığı görülmüştür. Son olarak davranış sorunları; ilişki; akademik sorunlar; madde kullanımı ve dürtüsellik arasında birçok ortak ilişki saptanmıştır.   


    Bir çok araştırmaya göre çocuk ve ergenlerde öncelikle ailenin sonra çevresel faktörlerin etkisine bakılmıştır. Ebeveyn kavramını ele almak; ergeni anlamaktaki değişmeyen ilk kural olarak görülmektedir. Değişim sürecindeki ergenin anne ve babayı nasıl algıladığı büyük önem taşımaktadır. Genç bireyin hayatın ilk yıllarından başlayarak rol model olarak gördüğü anne baba davranışları benzer özellikler taşımaktadır. Fakat ilerleyen dönemlerde genç için bu durum değişebilmektedir (Parman; 2006). Ailenin sosyoekonomik; kültür; okuma yazma düzeyi ve kalıtımsal hastalığa yatkınlığı büyük önem taşıyan faktörlerdendir. Dürtü kontrolü olmayan çocuk ve ergenlerde  haz  ilkesi onlar için vazgeçilmez ve karşı konulamaz olup vücuda ve benliğe doyum sağlayacak heyecanların peşinden giderler. Bu dürtü hazları doyurma arzusu tehlikeli hayat örüntülerine yol açmaktadır. Özellikle ergen yaş gruplarında bu sık görülmektir. Ergenlik çocukluktan yetişkinliğe geçiş döneminin yanı sıra bedensel; cinsel ve bilişsel değişimlerden başlayarak ebeveynlerinden; diğer aile üyelerinden; sosyal çevrelerinden ve okuldan etkilenerek kişilik ve toplumsal davranışta fark edilir düzeyde değişimi içermektedir (Gander & Gardiner; 2007). Gençler özellikle ergenlik döneminde şiddet eğilimi ve dürtüsel davranışlar göstermektedir. Dürtü kontrol bozukluğu olan ergenler; genç grupları içinde aitlik ararken akranlarıyla sonunu düşünmedikleri davranışlar sergileyebilirler. Özellikle çocuk ve ergenlerin akran grubuna dahil olma ihtiyacı onların hayatlarını etkileyecek hırsızlık; taciz; akran zorbalığı ve madde kötüye kullanımı gibi yollara başvurduğunu göstermektedir. Günümüzde özellikle dürtüsel ergenlerde madde kötüye kullanımın arttığı gözlemlenmektedir. 


Madde Kötüye Kullanımı ve Bağımlılık

    Madde kötüye kullanımı; sürekli alkol/madde kullanımı ile kişinin iş; ev; okul ile ilgili sorumluluklarını tam olarak yerine getirmesinde bazı eksiklikler ortaya çıkar. Madde; tehlikeli durumlara ve çeşitlili sorunlara yol açacak biçimde tekrar tekrar kullanılmaktadır. Yasal sorunlar yaşanabilir. Sosyal ve insanlar arası ilişkilerde sorunlar yaratmasına rağmen kişi alkol/madde kullanımına devam etmektedir. Madde kullanımı yanı sıra bağımlı olmak bir hastalıktır. Bağımlılığın biyolojik; sosyal ve davranışsal boyutları vardır. Bağımlılığı anlamada her boyut aynı derecede önemlidir. Bağımlılık düzelebilen ancak alkol veya madde tekrar kullanıldığında nüks eden bir hastalıktır. Bağımlı kişi alkol/madde kullanmayı bıraktıktan sonra tekrar alkol/madde kullanmaya başlarsa çok kısa zamanda eski kullandığı madde dozuna ulaşacaktır ve kısa bir zamanda bıraktığı noktaya geri dönecektir. Bu nedenle bağımlı kişinin sonra az da olsa tekrar alkol/madde kullanmaya başlaması sakıncalı olacaktır. Ancak birçok bağımlı bunun farkında değildir ve az kullanabileceğini düşünerek kendini deneme amacı ile tekrar madde kullandıkları saptanmıştır. Bağımlılığın gelişimi; alkol/madde kullanma süresine; kullanan kişinin kişilik özelliklerine; maddenin cinsine ve saflık oranına göre değişmektedir. Her maddenin bağımlılık potansiyeli farklıdır. Alkol veya madde kullanan bazı çocuk; ergen veya yetişkinlerde birden fazla madde kullandığı da gözlemlenmiştir. Ancak genelde kullandıkları maddelerden biri ‘’tercih maddesi’’dir.


BAĞIMLILIK YAPICI  MADDELER 

 Sınıflandırma

  • Tütün

  • Alkol 

  • Esrar 

  • Antikolinerjikler 

  • Opioidler 

  • Sedatif hipnotikler 

  • Halüsinojenler 

  • Uyarıcılar 

  • Uçucular 

  1. Tütün

Tütün; dünyada en yaygın kullanılan bağımlılık yapıcı maddedir. Tütün kullanımı bırakanların %70’i ayda tekrar kullanmaya başlamaktadır. Bu oran tütünün ne kadar bağımlılık yapıcı bir madde olduğunu göstermektedir. 

Yanan tütün; kül dışında üç önemli öğe oluşturmaktadır; bunlar katran; nikotin ve karbonmonoksittir. Tütün kullanımı kalp ve solunum sisteminde çok ağır hasarlar bırakabileceği gibi kanser olma riskini çok fazla arttırmaktadır. Çocuk ve ergenlerde tütün kullanımı rastlanan en çok sık madde kullanım türüdür.


  1. Alkol 

Alkol madde kullanımı alkol etkisini bir reseptöre bağlanarak göstermez. Bu nedenle MSS üzerindeki etkilerinin neye bağlı olduğu hala tartışma konusudur. Alkolün etkilerini açıklamak için öne sürülen fluxus hipotezine göre alkol; hücre zarındaki gangliozidlere bağlanmaktadır. Alkolün uyarıcı NMDA reseptörlerinin etkisini zayıflattığı; buna karşılık baskılayıcı GABA reseptörlerinin etkisini arttırdığı da söylenmektedir. Bir başka görüş ise alkolün dopamin-serotonin sistemleri üzerinden etki gösterdiğidir. Ayrıca alkolün vücuttaki doğal opioidler olan endorfinlerin yapımını artırdığı da bilinmektedir. Bütün bu mekanizmaların farklı tiplerdeki alkol bağımlılığının gelişimde rolü vardır.


  1. Esrar 

Esrar; hint kenevirinden elde edilen uyuşturucu bir maddedir. 421 çeşit kimyasal madde                                  içermektedir. Etkin maddesi tetrahidrokannabioldür. Sarıkız; kuru; ot; joint; derman gibi de   adlandırılmaktadır. İşleniş biçimine göre farklılıklar gösterir ve bunlara göre değişik isimler alır. Kullanılış biçimi genellikle sigaraya sarılıp dumanı içe çekilir ya da kek veya lokum içine katılarak yenmektedir. Alındıktan yarım saat içinde etkisini gösterir ve bu üç saat içinde kaybolur. Yağ dokusuna geçtiği için etki süresi 8-12 saati bulabilir. Fiziksel olarak taşikardi; ağız kuruluğu; iştah artışı gözlenir. Psikolojik etkisi ise alan kişinin içinde bulunduğu ruh haline; maddenin miktarına; ortama ve geçmiş deneyimlere göre değişiklik göstermektedir. Bu etkiler arasında renk; ses ve zaman algısında değişiklikler; öfori; relaksasyon sayılabilir. İnhibisyonun kalkması; konsantrasyon azalması ve koordinasyon bozukluğu görülebilir. Muhakeme bozulur; konuşkanlık gözlemlenmektedir.

Akciğerde kansere ve bronşite neden olduğu saptanmıştır. Sigara ile karşılaştırıldığında ise beş kat daha yüksektir. Panik; korku; kuşku hali ortaya çıkmaktadır. Bellek bozukluğu ve konsantrasyon kaybına neden olur. Erkeklerde testosteron düzeyini azalttığı saptanmıştır. Kronik kullanıcılarda ise ortaya çıkan motivasyon yokluğuyla seyreden bir tablo tanımlanmıştır. Apati; hedefe yönelik etkinlik kaybı; yeni sorunları çözme yeteneğinde kayıp gözlenmektedir. Yüksek doz esrar kullanımında paranoid hezeyanlarla karakterize psikotik bir tablo görülebilir. Çok yüksek dozda alındığında ise konfüzyon ve bilinç kaybıyla giden toksik deliryum gelişebilmektedir. Eğer psikotik seyir belirginse; düşük düz antipsikotik ilaç başlanabilmektedir. Esrarın fiziksel bir yoksunluğu yoktur. Ancak alınmadığı zaman yerinde duramama; sinirlilik; huzursuzluk; gerginlik; uykusuzluk ve iştah kaybı gözlenmektedir. Bağımlılık seviyesi düşüktür.


  1. Antikolinerjikler

Bu grubun en iyi araştırılmış ancak etki düzeyi tam bilinmeyen üyesi LSD’dir. LSD hem dopaminerjik hem de serotonerjik sistemler üzerinde etkilidir. Bu madde ağız yolu ile kullanılmaktadır. Kimi zaman ezilerek buruna çekildiği de gözlemlenmiştir. Canlılık ve iyilik hali; görsel halüsinasyonlar ve sedayon etkilerinden bir kaçıdır. Bu madde ağızda kuruluk; susama hissi; rahatlayamama; kuru sıcak cilt; pupillerde dilatasyon ve huzursuzluk şikayetleriyle görülmektedir. Tolerans seviyesi düşük ortadır ve bağışıklığı düşük olduğu saptanmıştır. LSD farmakodinamiğin tam anlaşılması; belki şizofreni biyokimyasının da anlaşılmasını sağlayacaktır.


  1. Opioidler

İnsan bedeninde opioidlerin bağlandığı en az altı tür reseptör olduğu sanılmaktadır. Opiyatları klinik etkilerine göre sınıflandırmada kullanılan agonist; parsiyel ve milkst agonist-antagonist gibi ayrımlar; değişik maddelerin bu reseptörler üzerindeki farklı etkilerine bağlı olduğu görülmektedir.

Bağımlılık davranışını besleyen reseptör agonist reseptörlerdir. Bu reseptörün iki alt tipi vardır: insan bedeninin kendi ürettiği opioidler olan enkefalinlerin de bağlandığı; çok sıkı bir bağlanmanın gerçekleşmediği ve kötüye kullanılan bir çok opiyatın sıkıca bağlandığı reseptörler olarak adlandırılmaktadır. Reseptörlerin çeşitliliğinden; bağımlılık tedavisinde de yararlanılmaktadır. 


Eroin: Morfin doğal yollardab elde edilen bir opioid çeşididir. Açık kahverengi toz şeklindedir. Eroin; afyon haşhaşı bitkisinin asit anhdritle işlemden geçirilmesiyle elde edilir. Beyaz; toz; peynir adlarıyla da anılmaktadır. Sigaraya sarılarak; buruna çekilerek; alüminyum folyo üstünde ısıtılıp buharı içe çekilerek ve intravenöz yolla kullanılmaktadır. Alındıktan kısa bir süre sonra etki göstermeye başlamaktadır. Etkisi 4-6 saat sürmektedir. Bu nedenle günde en az iki kez kullanılması gerekir. Öfori; ağrı hissinin kaybı; kalp ve solunum hızında yavaşlama; yüz kızarması; kan basıncında artma görülmektedir. Pupiller daralır. Kusma ve konstipasyon oluşmaktadır. Konuşma yavaşlar; beden ısısı düşer ve karında orgazm benzeri kramplar görülmektedir. 

Pnömoni; tüberküloz eroin kullananlarda sık görülmektedir. Eroin burun septumunda delinmelere yol açabilmektedir. İntravenöz kullanımla ciddi sorunlar gelişmektedir. Özellikle hepatit; HIV gibi enfeksiyonlar bulaşabilmektedir. Septisemi ve septik emboli oluşmaktadır. Enjeksiyon yerinde hiperpigmentasyon gözlenmektedir. Apse; gangren; vaskülit; enfektif endokardit gelişebilmektedir. Yüksek doz alındığında ise solunum iyice yavaşlar ve kome gelişir. Pulmoner ödem gelişebilmektedir. Yoksunluğu son dozu takip eden 6-8 saat içinde ortaya çıkmaktadır. Tolerans çok hızlı gelişmektedir. Bağımlılık seviyesi oldukça yüksektir.


  1. Sedatif hipnotikler 

Psikotik ilaç bağımlılığı olarak adlandırılmaktadır. Bunlar; Diazepam; Clonazepam; Lorezapam; Flunitrazepam; Barbitürat; Meprobamat; Fenprobamat’lardır. 


  1. Halüsinojenler

En iyi bilinen halüsinojen LSD’dir. Tablet veya madde emdirilmiş pullar biçiminde satılmaktadır. Fensiklidin ve dimetoksimetamfetamin ile aynı gruptadırlar. Bazı kaktüs ve mantarlar da aynı etkiler nedeni ile kullanılmaktadır. Kullanış biçimi ağız yoluyla olmakla birlikte deriden de emilebilmektedir. 

Gözle görülür etkilerinde ise görsel halüsinasyon; renklerde keskinleşme; depersonalizasyon; derealizasyon; yönelim bozukluğu; kuşku; öfori; anksiyete; panik; kan basıncında artma gözlemlenmiştir. Sinestezi ve paresteziler ortaya çıkmaktadır. Güvenli ve rahat bir ortamda alındıkları zaman olumlu etkiler yaratırken; tersi durumlarda oldukça olumsuz tablolar da yaratmıştır. 

Panik atak; depresyon; paranoid hezeyanlar; konfüzyon; intihar girişimleri; pupillerde genişleme ortaya çıkmıştır. Hezeyan ve halüsinasyonlar ile derealizasyon tablosu eşlik ettiğinde psikoz ile karşılaşılmaktadır. Toleransı yavaş gelişmektedir; bağımlılık potansiyelinin ise düşük olduğu saptanmıştır.

  1. Uyarıcılar

Merkezi sinir sistemine etki ederek dikkati; farkındalığı ve uyanıklığı arttıran maddeler veya ilaçlardır. Madde etkinliği arttıkça yan etkileri de artmaktadır. Dünyada en yaygın bulunan kafein ve sigaradaki nikotin bir uyarıcı türüdür. En çok bilinen uyarıcılar ise kokain; amfetamin; ectasy ve efedrindir.


Kokain: Çoğunlukla Güney Amerika’da yetişen koka ağacından elde edilmektedir. Beyaz renklir bir tozdur. Kok ya da buz olarak adlandırılır. Crack ise kokain kullanıına hazır yüksek potensli bir formudur. Kokain sıklıkla buruna çekilerek kullanılır. Sigara gibi sarılarak ya da buharı içe çekilerek kullanılmaktadır. İntrevenöz yolla tek başına ya da eroinle birlikte veya vagina; penis; rektum içine konarak da kullanılmaktadır.

Uyarıcı etkisi göstermektedir. Etkisi alındıktan hemen sonra başlar; ancak etki yarım ila bir saat içinde sonlanır. Öfori; kendini iyi hissetme; canlılık; haz duygusunda artma; anksiyetenin kaybolması; kendine güven artışı; cinsel aktivitede artış gözlemlenir. Pupiller genişler ve yoğun terleme yaşanır. Beden ısısı ve kan basıncı artar. 

Yan etkilerinde ise paranoid tablolar ortaya çıkabilir veya psikoz gözlenebilmektedir. Saldırgan davranışlar sıkça görülmektedir. Cilt altında böceklerin dolaştığını duyumsayan bir kişi cildine zarar verebilir. Genç kişilerde miyokard enfarktı; ani ölümler ve akciğer ödemi gözlemlenmiştir. Seyrek olarak ise ağız yoluyla kullanıldığı takdirde barsakta gangrenler oluşturmaktadır. Bağışıklık sisteminin bozulmasına bağlı enfeksiyonlar sık görülmektedir. Kokain uzun süre buruna çekilmesi halinde burunda mukoza ve kıkırdak dokusunun deformasyonuna neden olabilmektedir. Yüksek doz alındığında epileptik nöbetler; hipertermi; kardiyak aritmi; solunum paralizisi ve ölüm görülmektedir. Hipertansiyon; ajitasyon; diaforez; taşikardi ve deliryum gözlemlenmektedir. Kokaine bağlı psikoz tabloları görülebilmektedir. Kokain etkisi geçtiği takdirde çok şiddetli bir depresyon; anksiyete; irritabilite ve durgunluk hali yaşanmaktadır. Toleransı çok hızlı gelişmekte ve bağımlılık potansiyeli ise yüksektir.


Amfetamin(Efedrin; Captagon):

Amfetaminler genellikle kapsül ya da tablet biçiminde olmaktadır ve ağız yoluyla alınmaktadır. Amfetaminlerin damar yolu ile kullanımı da görülmektedir. Türkiye’de amfetamin ve türevlerinin kullanımı yasal değildir. Ancak yasal olmayan yollarla getirilmektedir. ‘Speed’ olarak adlandırılmaktadır. Uyarıcı; zihin açıcı; performans artırıcı ve zayıflatıcı etkileri saptanmıştır. Hipertansiyon; damarda fibroid nekroz ve kronik kullanım ile paranoya görülmektedir. Saldırganlık; hezeyan; şiddet davranışı; yönelim bozukluğu; deliryum; kardiyak aritmi; baş ağrısı; konvülsiyonlar; serebrovasküler hastalıklar; subaraknoid kanama; koma ve ölüm olasılıkları yüksektir. Etkileri kokaine göre çok daha uzun sürmektedir. Bu madde kullanımında sıkıntı; mutsuzluk; çökkünlük; hareketsizlik; kabuslar; fazla uyuma; baş ağrısı; terleme; intihar girişimleri gözlemlenmiştir. Belirtileri 2-4 gün içinde en yüksek seviyeye ulaşmaktadır. Tolerans aralığı orta seyirdedir; bağımlılık oluşma riski ise ortadır.


Ectasy: Metilen dioksi metamfetamin adı verilen bir amfetamin türüdür. Etki maddeleri hem amfetaminlere hem de halüsinojenik maddelere benzemektedir. Üstünde kuş; fil; tavşan; hayalet gibi resimler bulunan tabletler biçiminde satılmaktadırlar. ‘Beyaz Kumrular’ olarak adlandırılmışlardır. Ağız yoluyla alınmaktadır ve eğlenme maksatlı gece gazinolarda alınlığı ön görülmektedir. Bu madde alındığı an 20 ila 60 dakika içinde etkisini göstermektedir ve etkisi 4 ila 6 saat arasında sürmektedir. Hareketlilik; canlılık; enerji artışı; karşı cinse yakınlık; güven duygusu ve algı da değişimler görülmektedir. Madde kullanımı yan etkilerinde beden ısısında; kan basıncında ve nabız hızında artma; sıvı kaybı; pupişşerde daralma; terleme; ectasy kullanmadan hiçbir zevk alamama ve koordinasyon bozukluğu görülmektedir. Karaciğer yetmezliğine sebep olabilmektedir. Ectasy kullananlarda dehideatasyon; beden ısısında artış ve içerisindeki katkı maddesine bağlı ani ölümler görüldüğü belirlenmiştir. Boşluk duygusu; yorgunluk; baş dönmesi ve baş ağrısı gibi yoksunlukları görülebilir. Bağışıklık derecesi düşüktür fakat toleransını orta geliştirdiği kanıtlanmıştır. 


  1. Uçucular 

Bu başlık altındaki uçucu maddeler çözücü ve yapıştırıcı maddeler olarak ele alnımaktadır. Bu maddeler arasında bali veya uhu; tiner; yağ leke çıkarıcılar; elbise ve cam temizleyici sıvılar; aseton içerik kozmetik ürünler; kumaş boyası; çakmak gazı ve benzin sıralamasındadır. Bu maddeler inhalasyon yoluyla kullanılmaktadır. Çoğunlukla maddeler naylon torba içine konarak solunur ya da daha çok madde koklayabilmek için baş naylon torba içine sokulmaktadır. Kısa süre içinde etki göstermeye başlar ve öfori; inhibisyonun kalkması; relaksasyon; koordinasyon bozukluğu; sersemlik; şaşkınlık; baş dönmesi; sarhoşluk haliyle ortaya çıktığı görülmektedir. Canlı görsel; işitsel ve dokunsal varsanılar görülmektedir. Taşikardi; senkop; ataksi; kan basıncında düşme; yaygın kas zayıflığı; kreatin fosfokinaz düzeyinde artış; EKG’de ST segmetinde çökme; ters T dalgası tanıları ve kalıcı beyin hasarı tanımlanmaktadır. Yüksek doza mazur kalındığında bilinç bulanıklığı; yönelim bozukluğu; kardiyak aritmi; koma ve ölüm ortaya çıkmaktadır. Torbanın başa geçirilmesine bağlı boğulma sık görülür. Destekleyici tedavi yaklaşımları yeterlidir. Kullanumın kesilmesi ile belirtiler kısa sürede düzelmektedir. Bu bağımlılığın toleransı hızlı gelişmekte ve bağımlı olma riski orta-yüksek seviyelerinde saptanmıştır.


Yukarıda sıralanmış olarak madde çeşitleri yer almaktadır. Dünya sağlık örgütü madde bağımlılığı literatüründe geçen bu maddeler çocuk; ergen ve yetişkin bireylerde bağımlılığa sebep olmakta ve etkilerini ömür boyunca hissedilmektedir. 

Günümüz şartlarında bazı maddelere ulaşmak; haz duymak ve denemek daha kolaya indirgenmiştir. Özellikle madde kötüye kullanımı yaş oranının düşmesi bu saydığımız faktö