Psikoloji biliminde 3D kuralı olarak bilinen; ‘düşünceler duyguları; duygular davranışları doğurur’ önermesi her şeyin düşünceyle başladığı bir modeli işaret eder.
Hemen bir örnekle anlatalım; yapacağı iş görüşmesini bir ölüm kalım meselesi olarak düşünen kişi için kaygı duygusu kaçınılmazdır. Bu kaygı duygusu kişinin görüşmede panik davranmasına ve hatalar yapmasına neden olabilir. Burada;
*Düşünce (işi almam bir ölüm kalım meselesi) < Duygu(kaygı) < Davranış ( panik ve hatalı cevap)
Diğer taraftan; ‘bu iş görüşmesi olumlu sonuçlanırsa iyi olur ancak olmazsa da bir sonraki için deneyim kazanmış olurum ’ düşüncesinin duygusu güven olur. Ona görüşmede getireceği davranış da sakin bir şekilde sorulara uygun cevaplar vermektir. İşe uygun nitelikteyse kabul edilme şansı yüksektir.
*Düşünce(olursa iyi olmazsa deneyim olur) < Duygu(güven) < Davranış(uygun cevaplar)
Bazen altta yatan düşünce çok derinlerde olabilir ve bizim bunu fark etmemiz olanaksızdır. O noktada duygular bizim referansımız olarak bize hizmet ederler. Rahatsız edici bir duygu yaşıyorsak bilmeliyiz ki altta negatif frekanslı bir düşünce vardır. Çözemediğimiz çoğu durumun sebebi bizim duygularımızı anlayamayıp kendimizi o duyguların içerisinde kaybedişimizdir. Duygularda kaybolduğumuzda; kendimizi o duyguymuş gibi algılamaya başlarız ve içinden çıkamayız. Örneğin kendimizi tamamen öfke gibi hisseder onun güdümünde bağırır çağırır bir şeyler kırarız belki; kendimizi kaygı gibi hissedip kaygının bedenine bürünürüz; yüzümüz düşer; dikkatimiz dağılır; aklımızda durmadan olumsuz senaryolar döner durur; vb…
Oysa düşünce ve duygularımızla olan ilişkimiz denizle dalganın ilişkisi gibidir. Nasıl dalga denizin özü değilse; düşünce ve duygular da bizim özümüz değildir. Onlar bize ait aksesuarlardır. Düşünce ve duygudan öte bir ‘öz’ var içimizde ve biz onların gürültüsüyle o özü yakalamakta zorlanmaktayız.
Çözüm; fark edebildiğimiz olumsuz düşünce kalıplarının ne olduğunu ve hangi durumlarda meydana geldiğini; bunların yerine alternatif destekleyici düşüncelerin neler olabileceğine dair kendimizle çalışmalar yapmak; belirgin olmayan düşünce kalıplarımızda; durumların içindeki duygularımızı tanımlayıp kabul etmek ve o duyguların kendisini yaşatmasına izin verip her an izleyici kalmak.
Kısacası tüm bu düşünce ve duygu kalıplarına dışarıdan bakabilmek ve onların varlığını tanımlamak; kendimizi anlamamızda bizi avantajlı kılacak ve bize uygun davranışlar ortaya koymamızı sağlayarak özümüzü korunaklı tutacaktır.
Ne de olsa farkında bir yaşam mutlu bir yaşamdır…
Sizce de öyle değil mi? :)