Bugünlerde; anne-babaların sıklıkla üzerinde durduğu ve biraz da kaygılı bekleyişlerini tetikleyen bir “her yaşa özgü sendrom” faktörü var. Halbuki; dünyaya gelmesi için heyecanla bekledikleri bebeklerini; kucaklarına alacakları o günleri hayal ederken; her şey ne kadar üstesinden gelinebilir gözüküyordu… Tek istedikleri bebeklerinin sağlıkla dünyaya gelmesi değil miydi?
Peki sonra ne oldu? Bilgi karmaşası.
Kaynaklar çoğaldı; ulaşılabilirlik arttı; bir çok yöntem sunuldu ve hangisi yararlı; hangisi yararsız derken iç sesimizi dinlemeyi; neye ihtiyacımız olduğunu unuttuk. Unutturulduk.
“2 yaş sendromu”; “hayır” deme sorunsalı; öfke problemleri; uyku ve yeme problemleri; içe dönüklük; acaba bebeğim güvenli bağlanabildi mi? Bu travma oluşturur mu? … Her şey bir anda problem haline geldi ve nedense belirli davranış kalıplarının sıklığına ve nedenine odaklanmak yerine; var olmasına takıldık. Bütün bu etiketlerin etkisinde kaldık ve insanın var olabilme çabasını göz ardı ettik. Oyun grupları; danışanlarım ve çevremdeki dostlarımda; anne ve babaların kaygılı bakışlarını çoğu zaman üzerimde hisseder gibiyim; özellikle çocukları kendi bireyselliğinden bir parça ortaya koyup; ortama “uyum” sağlamayı tercih etmiyorsa… (Ayrıca; uyumun tam olarak ne olduğunun başka bir başlık altında incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.)
Anne-babaların hatırlaması gereken en önemli şeyin gelişim dönemlerinin yaştan ziyade; yaş aralıkları içinde seyrettiği gerçeğini hatırlamalarıdır. Her bir çocuğun birbirinden farklı bir mizaca sahip olduğu gerçeği ayrıca hatırlanması gereken önemli bir konudur. Bu nedenle gelişim evrelerinin; bir yaş etiketi altında değil; bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir. Bu süreçte; fiziksel; zihinsel ve ruhsal gelişimin desteklenmesine bütüncül bir şekilde yaklaşılması önemlidir. Çünkü hiç bir evre birbirinden bağımsız değildir. Her bir evrenin; bir sonrakinin basamağı olduğunu unutmamalıyız. Örneğin; çocuğunuzun ilk sözcüğünü söylemesinden sonra ki evrede “hayır” diyebilmesi ve desteklenmesi; bir sonraki aşamada sınır koyabilmesi ile ilişkilidir. Ya da benliğinin farkında varmaya başladığı evrede; yaşadığı duygusal bir zorlanmanın dışa vurumu sırasında vurması veya ağlaması; sınır denemesi olmakla birlikte; sizin tarafınızdan kabul gördüğü ve duygu aynalandığı sürece sözcük dağarcığını geliştirecek ve ifadesel olarak onu güçlendirecek; hissettiği duygunun farkına varmasına zemin hazırlayacaktır. Oyuncaklarını paylaşmıyor… Peki paylaşmak zorunda mı; özellikle benmerkezci bir döneminde olan çocuğun “her şey benim” dediği noktada ona paylaşması için direten yetişkinler mi yoksa çocuk mu daha çok zorlanır?
Bu ilişkide ikili bir yol var; ebeveynden çocuğa ve çocuktan ebeveyne. Aslında bu ikili ilişki çocuğun gelişiminde kritik derecede rol oynamakta. Unutmayın; çocuğunuzun yaş almasıyla birlikte farklı kişisel özelliklerini öğreneceksiniz; bu özellikleri; yani bireyselliğini değiştirmek yerine; sağlıklı iletişim kanalları kurarak desteklemeli ve duyguya değil; davranışa müdahale etmeniz gerektiğini unutmamalısınız. Ancak ve ancak davranışı daha pozitif olarak yönlendirebilirsiniz; ama çocuğunuzun duygu ve hislerine bir yönlendirme de bulunmanız; açtığınız iletişim kanallarının tıkanmasına neden olabilir.
Bir de bakış açımızı biraz daha değiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Örneğin; çocuğunuz iki yaşına basmadan önce; “2 yaş sendromu geliyor; acaba ne yapacağız?” diye düşünmeniz; şartlanmanıza ve kaygılanmanıza neden oluyor olabilir. Her bir davranışı bu "acaba" merceği altında incelemeye başlamak; gelişim evresine özgü olarak sergilenen belli başlı davranışların “norm dışı” olarak algılanmasına neden olabilmektedir. Gelişim evrelerini bilmek; bu açıdan çok değerlidir. Hangi davranışın gelişimin bir parçası olduğunu ve hangi davranışın zorlanmaların işareti olabileceğini bilmek açısından gereklidir. Bu sebeple; hem araştıracağız; hem de çocuğumuzu kıyaslamak yerine bireysel özelliklerinin farkına varıp; destekleyeceğiz. Unutmayalım ki; bir duygunun var olması değil; o duygunun davranışa olan yansımasının sıklığı; seyri ve dışa vurumu bize duygusal zorlanmalar konusunda sinyal verebilir.
Ve unutmayalım ki; hissedilen her duygu normaldir ve her birey biriciktir...