Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Psikoloğa Gitmeniz Ne İşe Yarayacak?

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 20:08    Güncellendi: 18.02.2025 20:08

Psikoloğa gitmenin iyi olduğunu; sıkıntıda olan kişi için bir "nefes alma" yolu olduğunu anlatmaya çalıştım. Fakat beyinlerde; belki de yıllardan beri yer etmiş; oturmuş; yerini iyiden iye benimsemiş bir düşüncenin üzerine daha çok gidilmesini ve onunla sistematik olarak çalışılmasını işaret ediyor bana İsveç’teki psikolog tecrübem. Yani; bunu sadece bir yazıda değil; her yazıda ele alarak ve hatırlatarak; okuyucuların sadece görmesini değil; algılayıp; benimsemesini de sağlamaktır hedefim.

Yukarıda bahsedilen düşünce hangisidir? “Ben DELİ MİYİM de psikoloğa gideceğim? Diyelim ki sıkıntımın baskısı ile ben gitmeye karar verdim; eşim ne diyecek; kaynanam; kayınpederim; çocuklarım; komşularım; hatta bu haber ya Türkiye’dekilere de ulaşırsa. ‘Bak gitti yaban ellere ve delirdi oralarda’ demezler mi? Ya eşim; ‘benim karı; psikologlara düştü; ondan hayır olmaz artık; ben iyisi mi başka birine bakayım’ demez mi?”

Tabi ki; bunlar korku dünyamızda gidebileceğimiz en uç noktalar; ama ne yazık ki gerçeklerin yansımasının ta kendisidir. Ve bu korkuların; bu kaçışların tek bir kaynağı; tek bir sebebi vardır o da “deli” damgasını yememek. Peki; bu değişmeyen; sarsılmayan ve taş gibi sabit düşünce nereden kaynaklanmaktadır? Belki de psikoloğun kim olduğunu; ona kimlerin gidebileceğini tam anlamamaktan veya anlamak istememektendir. Olayı sadeleştirip; basitçe anlatırsak şunları bilmekte fayda vardır. Kişi; psikolog unvanına sahip olabilmek için; üniversitelerin fen-edebiyat fakültesi; psikoloji bölümünde 4 yıl lisans tamamlamaktadır. Psikolog unvanı almış kişi; ona gelen kişilerle; görüşmeler yaparak; değerlendirme yapmaya ve belirli metod ve teknik kullanımı ile psikoterapi uygulamaya hak kazanmıştır. En önemlisi de; psikoloğun gizlilik prensibi içinde çalışmalarını yürütmesidir. Yani; görüşmeler esnasındaki konuşulan konular; yapılan çalışmalar bütünüyle o odanın duvarları arasında ve o iki kişi arasında kalmaktadır.

Psikoloğa gelen kişi; yani psikoterapiye tabi tutulan kişi; görüşmelerin ilkinde veya ikincisinde sıkıntı çekebilir. Sadece ona ait olanı; özelini bir başkasına anlatmak; bu profesyonel kişi dahi olsa; bir insanı darlandırır; rahatsızlık verebilir. Ancak daha sonraki görüşmelerde; aynı kişi kendisinin de yürütülen sürecin çok aktif bir katılımcısı olduğunu; aslında yaşadığı sorunlarının çözümünü de kendi içinde taşıdığını anlayınca; var gücünü kullanır ve psikoterapinin başarı lokomotifi kendisi olur.

Neden bunları anlatıyorum?

Şunun için; psikoloğa giden insan deli değildir. Aksine; kendini seven; kendinle ilgilenen ve kendini düşündüğü kadar çevresindekilerini de çok düşünendir. Çünkü bir insan; kendini iyi hissedip; kendine faydalı ise; çevresinde ona ihtiyaç duyanlara daha da çok faydalı olabilir ve tersi. Kendini iyi hissetmeyen biri ise; çevresine aksi; saldırgan; bıkkın bir tavır ile faydadan ziyade; kendi sıkıntısını istem dışı onlara aktararak; gergin bir ortamın başlıca nedeni olacaktır. Yapmayın! Sorunlarınız var ise; ne kendinize; ne de çevrenize "işkence" etmeyin! Bu konuda uzmanlaşmış; konusunun ehli olan kişiye; psikoloğa danışarak; kendinizi anlamanın; rahatlamanın yollarını öğrenin ve uygulayın ki siz de; aileniz de huzur bulsun. Çünkü; yine tekrar ediyorum psikoloğa giden deli değildir;  psikoloji literatüründe de zaten deli diye bir kavram da yoktur. Psikiyatride; ağır psikiyatrik vakalar vardır; onlar da kliniklerde ilaçlı ve yatılı veya evde ilaç tedavisine tabi tutulurlar. Şunu da belirtelim; hatta altını kalın çizgi ile çizelim; psikiyatrik ilaç kullanan her insan da çok ağır psikiyatrik vaka anlamına da gelmez. Mesela; panik atak; ağır depresyon veya obsesyon vs; gibi vakalarda psikoterapi; psikolog ile görüşme; psikiyatristin uygun gördüğü ilaçların kullanımı ile birlikte yürütülmektedir. Yine tekrarlıyorum; kavram kargaşası olmasın diye; psikiyatrik ilaç kullanan her kişi; ağır psikiyatrik vaka değildir; yani halk dilinde "deli" dediğimiz kavram burada uygun olmamaktadır.


İlginizi çekmem gereken başka bir konu ise psikolog ile psikiyatristin görev tanımlarında; yani yaptıkları iş arasında; net bir ayırımın ve farkın olmasıdır. Psikoloğun; ilaç yazma yetkisi yoktur; psikolog; bilimi dahilinde ve psikolojik süreçleri tanımanın ışığında; danışanının düşünce tarzı; duygu ve davranışları ile belirli metodlar kullanarak ve belirli bir zaman diliminde;  sürekli görüşmeler yaparak çalışmaktadır. Görüşme planı; psikoterapinin gidişatı; danışanın aktif katılımı ile yapılmaktadır. Psikolog da bilgi; teknik ve metodlarını bu planlamaya göre; kısaca kişinin özel durumuna ve ihtiyacına göre uyarlamaktadır. Psikiyatrist ise 6 yıl Tıp Fakültesi’nde doktor unvanı alıp; daha sonra da psikiyatri alanında uzmanlık yapan kişidir. Kişilerin psikiyatrik sorunlarına ilaçlı tedavi ile müdahale etmektedir.


Sanırım; konular yeterince netleşti. Ben sadece şunu söylemek istiyorum ki; korkularınız yersiz! Gelin sıyrılın onlardan; sıyrılın ki; buna cesaret edip yapamayanlara da öncülük ederek; kendini sevenlerin sayısının artmasına yardımınız olsun!


Psikoloji en önde gittiği bu çağımızda; bu bilimin sağladıklarından kendinizi mahrum etmeyin. Alnı dik; göğsünü gere gere "psikoloğum şunu dedi"; "çocuğumu psikoloğuna götürdüm" denilen Türkiye’miz bizlere örnek olsun. Neredeyse her insanın; kendi psikoloğu olduğu anavatanımızda; biz burada bu özlem ve yalnızlık içinde neden korkularımıza sırtımızı dönüp; yürekli bir şekilde psikoloğumuza merhaba demeyelim ki? Kaldı ki; psikologlar da insan ve her insan gibi onlar da sorunlarına tarafsızca bakılmasına ihtiyaç duyduklarında; başka bir psikoloğun; başka bir değişle meslektaşının yardımına ihtiyaç duymaktadırlar.


İnsanlığımızı unutmamak; çağımızın getirilerine önem ve iç dünyamızın sesine kulak vererek yaşamamız dileğiyle!



Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır; tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.