Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕Günlük hayatımızda “öldürme” haberleri ile o kadar çok uyarılıyoruz ki neredeyse çoğumuz bu haberleri kanıksıyoruz ve “öldürme” konusuna farkında olmadan duyarsızlaşıyoruz (beynimiz tekrarlayıcı uyaran karşısında duyarsızlaşır). “Namus davası; kadın cinayeti; sokak ortası çatışmaları; yol kavgası; alacak-verecek davası; terör olayları; savaşlar…” gibi pek çok olayda şahit olduğumuz “öldürme” eylemi; duyarsız olunacak; “bana ne!” denilecek ve sonuçta doğal karşılanacak bir eylem olabilir mi?
Her insanda “öldürme dürtüsü”; temel ve en ilkel benlikte (id) bilinç dışı olarak vardır. Öfke duygusunun hâkim olduğu anda; kontrol edilemeyen öldürme dürtüsü ile birey karşısındaki canlının hayatına kast edebilir ve öldürebilir. Bazı bireyler (vicdanı olan; çevresel hassasiyeti bulunan) öldürme davranışı sonrası pişman olurlar ve “kader mahkûmu” diye bilinirler; bazıları (vicdani yapıdan yoksun olan; çevreye hiç değer vermeyen) ise “ben haklıyım” düşüncesi ile pişmanlık hissetmezler; aksine kendileriyle gurur duyarlar ve “psikopat; katil…” olarak anılırlar.
Öldürme dürtüsünün zirve yaptığı savaş anında bile esir düşen veya savaş meydanında yaralı yatan asker öldürülmez; öldürülmesi insani suç kabul edilir. Nefsi müdafaa nedeniyle öldüren kişi; cezai indirim görse de yine suçlu kabul edilir ve ceza alır. Sonuçta “öldürme dürtüsü”; insani açıdan masum karşılanmaz ve kabul görmez. Marifet olan; var olan “öldürme dürtüsünü” kontrol etmek ve “yaşama hakkına” saygı duymaktır.
İnsan için tercih edeceği iki alternatif vardır: ya bir “en güzel biçimde yaratılan” olarak karşısındaki insanı “yaşatmak” için uğraşacak ya da “aşağıların aşağısına çevrilmiş” bir varlık olarak diğer insanı öldürecek.