Depresyon aslında bir ruh halini tanımlayan sözcüktür. Ancak aynı zamanda psikiyatrik bir bozukluğu tanımlamak amacıyla da kullanıldığından giderek bir hastalık adı halini almıştır. Depresyon sözcüğünün Latince kökü “depresus” dur; aşağı doğru bastırmak; çekmek; bitkin gamlı-kederli olmak anlamına gelir. Tıbbi terminolojide “çökkünlük” olarak ifade edilir. Bir kişi için depresyonda denildiğinde; bir çeşit ruhsal çökkünlük halinde olduğu anlaşılmaktadır.
Depresyon hem ülkemizde; hem de dünyada önemli bir toplum sağlığı sorunu konumundadır. Halk sağlığını dünya ölçeğinde en çok tehdit eden sorunların başında gelmektedir. Yüksek yaygınlık dışında; tanı güçlükleri içermesi; kronikleşme riskinin artması; kişide yarattığı yıkım ve ekonomik sonuçlar depresyon önemini giderek arttırmaktadır. Depresyon için başlangıç yaşı ortalama 40 tır. Depresyon vakalarının en az yarısı tanı konamadığından dolayı tedavi edilemez. Depresyon hastaları zamanla yaşam içindeki aktivitelerini sürdüremezler ve iş; aile ve sosyal yaşamları bu durumdan olumsuz etkilenir. Depresyon tedavi edilemediğinde şiddeti artabilir ya da kolaylıkla intihar ile sonuçlanabilir.
Depresyon belirtileri şunlardır:
Gündelik yaşamda herkes zaman zaman kendini yukarıda verilen belirtiler gibi ya da moralsiz; üzgün; mutsuz hatta karamsar hissedebilir. Depresyon hastalığının gündelik olağan moral bozukluğu veya demoralizasyondan farkı kişinin sadece;
Gündelik olaylar mutlaka insanların ruh halini olumsuz etkilemektedir; ancak depresyondan farkı; kişinin bu durumu çözümsüz ve kendisini de yetersiz hissetmemesidir. Gündelik olaylar morali bozulan kişi olumlu gelişmeler ile kendisini yeniden iyi hissederken; depresyon hastalığındaki kişi olaylara bağlı olarak kendini daha iyi hissetmez. Bu nedenle tüm gündelik moral bozukluklarını veya gelip geçici umutsuzluk hallerini depresyon olarak kavramlaştırmak hatalı bir yaklaşım olmaktadır.
Depresyonun nedeni tam bilinmese de araştırmacılar; depresyon riskini artırabilecek veya depresyonu tetikleyebilecek bazı faktörleri saptamıştır. Bunlar:
Beynimiz yaşanan yaşam deneyimleri ile birlikte gelişen olumsuz düşünceleri zamanla hatalı ve tek yanlı işleyen bir mantık sistemine dönüştürür. Bu durum yukarıda yazılı olan risk faktörü oluşturan durumlar ile bir araya geldiğinde değişen mantık sistemi ile ne yorumlarsa yorumlasın sonuç mutlaka karamsarlık veya umut kırıcı yorumlar olmaktadır. Depresyonda söz konusu sistem çok sayıda mantık hatasının birikmesine ve değişimine dayansa da bunlardan en sık rastlanan mantık hatalarından örnekler aşağıda açıklanmıştır.
1.) Keyfi çıkarımlar: Yeterince kanıt olmamasına karşın; yaşanan olaylar ve içinde bulunulan koşullar hakkında olumsuz sonuçlar çıkarılır. Örneğin; sınava hazırlanmakta olan bir kişi; ortada bir neden yokken; başarılı olamayacağı kararına varabilir ya da depresyona giren bir işadamı; iflasının kaçınılmaz olduğu inancına saplanabilir.
2.) Seçici odaklanma: İçinde bulunulan durum ya da yaşanan deneyimlerin kötü yanları üzerinde odaklanılır. Dolayısıyla; gün boyunca bir çok olumlu ve olumsuz olaylarla karşılaşan kişi; akşam olduğunda yalnızca yaşadığı olumsuzlukları anımsar ve berbat bir gün geçirdiği kararına varır.
3.) Kişiselleştirme: Kişi; kendisiyle ilgili olmayan ya da çok az ilgili olan olayları üzerine alınır. Örneğin; yolda karşılaştığı ve muhtemelen onu görmemiş olan bir arkadaşının selam vermemesini; "Mutlaka onu kıracak bir şeyler yapmış olmalıyım" biçiminde yorumlayabilir.
4.) Aşırı genelleme: Tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarılır. Kişi; otobüs zamanında gelmediği için; hiç bir işinin yolunda gitmediği yargısına varabilir. Ya da arkadaşı zamanında telefon etmediği için; artık hiç kimsenin onunla ilgilenmek istemediği sonucunu çıkarabilir.
5.) Ya hep ya hiç biçiminde düşünme: Her türlü olay "ya hep ya hiç" kuralına göre değerlendirilir. Mükemmel olmayan her şeyin berbat olduğu yargısına varılır. Kişi; yalnızca siyah beyazdan oluşan; diğer tonları olmayan bir yargılama sistemine sahiptir.
6.) Küçümseme veya büyütme: Kişi başarılı olduğu işleri küçümserken; hatalarını abartır.
Depresyonun tedavisinde Antidepresan tedavilerin yanında hastalara psikoterapiler uygulanmaktadır. Bu tedaviler çeşitli kuramlara dayanan ve yıllar içinde bilgi birikimiyle temelleri oturtulmuş yöntemlerdir. Bu tedavilerden en sık kullanılanları “psikanaliz” denilen insanın ruhsal çatışmalarını çözmeye yarayan tedaviler ile “bilişsel-davranışçı terapi” denilen insanın düşünce yapısındaki olumsuz düşünce kalıplarını ve davranış kalıplarını işlevsel olanlar ile değiştirmeye yarayan tedavilerdir.
Depresyon olgularının %85 ya da daha fazlası bilinen olağan tedavi yöntemlerinden yararlanır. Tedavi edilmeyen olgular ise 6-24 ayda düzelirler. %5-10 kadar olguda ise iki yıldan fazla sürer. Tedavi ile bu süre birkaç hafta ile birkaç aya indirilebilmektedir. Tedaviye erken başlamak yanıt alma süresini kısaltır. %10-15 olgu ise süreğen seyir gösterir. Başlama yaşı yönünden aynı aile bireyleri arasında ilişki vardır. Erken başlayanlarda yineleme olasılığı daha yüksektir. Stres etkenleri ile başlaması arasında bir ilişki olabilmekle birlikte bu zorunlu değildir. Depresyon yaşam boyu ataklar ve yinelemelerle sürer.
Hastanın yakını olarak ne gibi yardımda bulunabilirsiniz ?
• Hastayı doktora gitmeye ve ona rahatsızlığını ayrıntılı bir şekilde anlatmaya ikna edin.
• Tedavisi zaman ister. Onun için sabırlı ve anlayışlı olun. Depresyonlu kişiler umutsuz olduklarından ve bu hastalığın hakikaten iyileşip yok olacağını hiç göz önüne getiremediklerinden; daima hastaya ümit veren sözlerle yaklaşın.
• Hastaya büyük aktiviteler teklif ederek ona fazlaca yüklenmeyen (örneğin kalabalık olan şenliklere veya seyahate gitmek gibi) bundan ziyade; fazla yük oluşturmayacak bir şekilde; onu üzüntüsünden çevirebilecek olan küçük gezilere (örneğin kısa gezintilere) çıkmayı teklif edin.
• Hastalığın kişi üzerinde meydana getirdiği konsantrasyon ve hafıza bozukluğunu göz önünde bulundurun ve hastanın ilacını muntazam bir şekilde alıp almadığını kontrol edin.
• Tedavinin ilk haftalarında belirgin bir iyileşme görülmese dahi hastayı ilacını almaya devam etmeye ikna edin.
• Tüm bunlara rağmen hiçbir zaman hastanın öz sorumluluğunu unutmayın. Bu demektir ki; antidepresan ilacın olumlu etkisinin mi yoksa yan tesirlerinin mi daha ön planda olduğuna hastanın kendisi karar verir.