Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Tüp Bebek Tedavisi Sürecinde Eşlerin İletişimi Nasıl Olmalı?

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 19:59    Güncellendi: 18.02.2025 19:59

ÇİFTLERE YÖNELİK İLETİŞİM BECERİLERİ

Kadınların duygularını ve düşüncelerini ifade etme ihtiyacı ile erkeklerin mesafe ve duygusal kontrol ihtiyacı arasında bir denge oluşturularak; çiftler arasındaki destekleyici bir atmosfer oluşturulabilir. Bunun için; yine psikoterapi seanslarında bazı temel iletişim becerileri ele alınarak; çiftlere uygulamalı olarak gösterilir ve daha sonra kendi yaşamlarında uygulamaları için ödevler verilir. Hem sözel; hem de sözsüz iletişimle ilgili de bilgiler verilir; doğru ve yanlış iletişim tarzları üzerinde konuşulur. Bununla birlikte çiftlerin karşılıklı empati yetileri üzerinde de çalışılır; buna yönelik egzersizler yaptırılır.

Sözsüz iletişim becerileri

İletişim kurarken; karşımızdakine sözel olduğu kadar sözsüz iletişimimizle de birçok mesaj veririz. Sözsüz iletişimin sözel iletişime göre etkisinin çoğu zaman daha fazla olduğunu söylemek mümkün olabilir. Ağzımızdan çıkan sözün aksi biçiminde davranıyorsak; karşımızdaki kişi bizim söylediklerimizi değil; davranışımızı referans alarak bir yorum yapar. Çiftler arasındaki birçok iletişim sorunları; sözsüz iletişim becerilerinin noksanlığına dayanır. Örneğin; taraflardan biri heyecanla bir duygusundan; yaşantısından bahsederken diğer taraf; gazete okuyarak; sadece başını sallıyor; “Anlıyorum; seni dinliyorum” diyorsa; anlatan kişi bu durum karşısında sözsüz davranışı baz alacak ve dinlenmediğini; önemsenmediğini hissedecektir.

Sözsüz iletişimi oluşturan temel noktalar ise şunlardır (Egan; 1994):

  • Vücudumuzu ve başımızı karşımızdaki kişiye doğru konumlandırmak
  • Göz kontağı kurmak; bakışlarımızı kaçırmamak
  • Yüz ifademizle; jest ve mimiklerle dinlediğimizi ve ilgilendiğimizi belli etmek
  • Ses tonumuzun; konuşma tarzımızın ilgili olduğumuzu gösterir biçimde olması (örneğin; alaycı; küçümser olmayan bir konuşma tarzı)

Empati

Empati; etkili iletişimin anahtarlarından biridir. En basit tanımıyla empati; bireylerin karşılarındakinin algı dünyasına girerek; onların duygularını ve düşüncelerini; onları yargılamadan anlamaya çalışmaktır (Rogers; 1980). Bir başka deyişle empati; geçici olarak bir başkasının hayatında yaşamak; onun gözlükleriyle bakmaktır.

Eşler; birbirlerini aktif bir biçimde dinleyerek; kendilerini eşlerinin yerine koyup; onları anlamaya çalışarak; kendi duygu ve düşüncelerini dışarıda bırakarak; duyduklarını ya da hissettiklerini karşı tarafa iletirse; empatik bir iletişimde bulunuyor demektir.

Örnek: IVF tedavilerinin başarısız sonuçlandığını öğrenen bir çiftin kadın partneri ağlamaktadır. Erkeğin sarf ettiği şu cümle empatik yaklaşıma örnek olarak verilebilir:

“Şu an oldukça hayal kırıklığına uğradın; bütün emeklerimizin boşa gittiğini düşünüyorsun”.

Aynı durum için empatik olmayan bir cümle şu şekilde olabilir:

“Ağlamak hiçbir şeyi halletmez; dünyanın sonu değil; ne var yani; bir kere daha deneriz!”

İlk cümleyi duyan kadın anlaşıldığını; desteklendiğini hisseder. İkinci cümle ise kadının duygularını yok sayan bir tarzda olduğu için; kadın kendisinin anlaşılmadığını; desteklenmediğini hissedebilir.

Empati yapabilen çiftler:

  • İlişkilerini güçlendirebilir;
  • Birbirlerine karşı destekleyici olur;
  • Birbirlerine daha çok saygı duymayı öğrenir;
  • Zihin okuma gibi zihinsel tuzaklardan korunur.

Çiftlerin; terapi seanslarında; psikoloğun desteği ile empati becerilerini geliştirebilmeleri onlara yukarıdaki kazançları getirdiği gibi; kendilerini daha iyi tanımalarına; olaylara; insanlara verdikleri tepkiler konusunda da içgörü kazanmalarına yardımcı olur.

Çiftlere yönelik iletişim anahtarları

Erkeklerin sorunlarla başetmede; yukarıda “Başetme tarzları” bölümünde bahsedildiği gibi; çoğunlukla duygusal değil de akıla dayalı problem çözme stratejilerine başvurmalarından dolayı; eşlerine çözüm önerilerinde bulunarak ya da duygularını kontrol etmelerini önererek destek vermeyi tercih ederler. Her ne kadar bunu iyi niyetle yapsalar da; bu çabaları eşleri tarafından; duygularını hiçe saydıkları; ya da konuyu kapatmaya çalıştıkları şeklinde algılanabilir. Zamanla; erkekler eşlerine destek gösterme konusunda kendilerini yetersiz hissederek; bu konudan kendileri tamamen uzaklaştırabilmekte ve bu da daha büyük bir duygusal kopukluğa neden olabilmektedir. Bu nedenle; temel iletişim becerilerini hayatlarına taşıyabilen çiftler; infertilite gibi kişilerin kontrolleri dışındaki bir konuda; mutlaka bir çözüm bulma gereksinimi olmadan; birbirlerine daha etkili ve samimi biçimde destek olabilir.

Eşler birbirlerini etkili iletişim kurarak daha iyi ve sağlıklı biçimde duymaya ve anlamaya başladıklarında; her ikisinin de infertiliteden farklı şekillerde etkilendiklerini kabullenmeleri daha kolay olacaktır. Psikoterapi seanslarında; çiftler sıklıkla birbirleriyle ilgili konuları kendi perspektiflerinden anlatıp onaylanmayı bekler; ancak bu kendilerini bir çözüme ulaştırmadığı gibi; bir kısır döngünün içinde tutar. Bunun yerine; partnerler birbirlerinin duygularını ve düşüncelerini olduğu gibi kabullenip; onları değiştirmeye çalışmazlarsa ilişkileri için olumlu bir adım atmış olurlar. Eşler birbirlerine empati yapmayı ve duygularını isimlendirmeyi öğrenerek; infertilite sürecinde farklılıklarını koruyarak da destekleyici olabildiklerini görebilirler.

Kadınlar çoğu kez eşlerinin kendilerini onlar bir şey söylemeden anlamalarını; infertilite sürecine dair beklentilerini eksiksiz biçimde yerine getirmelerini; sonsuz empati ile yaklaşmalarını ve duygularını açık bir biçimde anlatabilmelerini bekler. Bu; birçoğumuzun da zaman zaman kendi hayatımızda yaşayabildiği bilişsel tuzaklardan biridir; karşımızdaki kişinin bizim zihnimizi okumasını bekleriz; ancak bu koca bir hayaldir (Domar & Dreher; 1996). Hiçbirimiz karşımızdaki kişinin zihnini okuma becerisine sahip olmadığımızdan; bu beklenti içerisinde olursak; yaşam boyu hayal kırıklıklarıyla baş başa kalmamız yüksek bir olasılıktır. İşte bu nedenle;  kadınların; her konuda olduğu gibi; çocuk sahibi olamamayla ilgili de tüm beklentilerini; ihtiyaçlarını net bir şekilde; ama emretmeden; rica eder bir üslupla ifade etmeleri çiftlerin sağlıklı iletişimi açısından yine başka önemli bir unsurlardan biridir.

Çiftlerin iletişim becerilerinin geliştirildiği terapi seanslarında; infertiliteye dair duygu ve düşüncelerin ne zaman ve nasıl paylaşılacağı konusu da gündeme getirilebilir. Bu konuda çiftler ortak bir karar almalı; paylaşım zamanını ve yerini birlikte belirlemelidir. Bu paylaşımları yatak odasında ya da yemek masasında yapmamaları da önerilebilir. Zira; yatak odasındaki paylaşımlar cinsel yaşamlarının spontanlığını; keyfini bozabilir. Aynı şekilde; çiftlerin gün içinde bir araya gelebildikleri; keyifli sohbetler yapma fırsatını bulabildikleri yemek masasının da stres yüklü konulardan bağımsız tutulması daha sağlıklı olacaktır. Ayrıca; infertilite odaklı; destekleyici; güçlendirici paylaşımların yanı sıra; çiftlere;  ilişkilerinin farklı yönlerini keşfetmeye de zaman ayırmaları önerilebilir. Beraber gerçekleştirilen keyifli aktiviteler tedavi sürecinin daha rahat geçirilmesini sağlar. Örneğin; beraber yürüyüşler yapmak; sinemaya gitmek; doğada gezintiler yapmak; sosyal ortamlarda arkadaşlarla birlikte olmak çiftlerin birbirlerine olan bağlarını daha da güçlendirir. Çiftlere; tedavileri nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın; birbirleri için her zaman var olmaya devam edecekleri ve sevgilerinin emekle daha da güçleneceği hatırlatılmalıdır.


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır; tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.